İdare edemiyoruz, anlasak artık

Bir de dönüp kendimize ve nasıl yaşadığımıza dürüstçe bakmamız gerekiyor...
Tonla para harcayıp bir gıdım kaliteye gönül indiren hayatlarımıza...
"Olur, olur idare ederiz" mantığının bizi mahveden yanlarına bakmamız gerekiyor.
Bolu Kartalkaya'daki korkunç yangını bir de bu tarafıyla ele almalıyız...

Kırık dökük seviniyoruz...
Kendimizi iyi hissettiğimiz her hâlin orası burası yamalı...
Doğru düzgün hizmet vermeyi beceremiyoruz.
Doğru düzgün hizmet almaya gelince...
İşin orası çok garip; bazen sanki kendimize yakıştıramıyoruz, çoğu zaman da "idare ediyoruz", yeter ki bir arıza çıkmasın...
Eh, işte o zaman da...
"Mutfak yanıyor, personel uyanıp yardıma gelsin, sakın misafirleri uyandırmayın" diyen otel yöneticileri çıkıyor...
Uyanıp kaçmaya çalışan otel müşterilerine, "Yangın merdiveni daha ilk başta işe yaramaz haldeydi, çünkü baca gibiydi" dedirten tuhaflıklar oluyor...
İtfaiye deseniz, yangına bir buçuk saatte geliyor...

Gaffar Yakınca geçenlerde kaleme aldığı "Kalitesizlik Can Alıyor" başlıklı yazısında her işimize damgasını vuran "yaşam kalitesizliği"nden bahsederken trafik kazalarını, şehirlerin çöplüğe dönüşmesini, musluktan akan suyun içilemez hâle gelmesini de vurguluyordu...
Yerden göğe haklıydı.
Musluktan akan suyun içilemez hâle gelmesi nedir, bir düşünsenize...
Hayatı ve insanı ciddiye alan hiçbir ülkede böyle şey olmaz, olursa da isyan çıkar.
Lakin bizim aklımıza ilk önce, "Madem öyle, ne yapalım ya kaynatırız ya da para verir şişelenmiş su alırız" yolu geliyor.