"Hastayım, öyleyse varım" zokası

Masmavi denize karşı kıyıya atılmış bir şezlong..
Boş...
Oturup keyif çatacak birini bekliyor...
Belli ki ortalarda öyle birisi yok...

Sosyal medyada rastladığım bir fotoğraf bu...
Üzerine de "hayatın lüksleri"ne dair bir not düşülmüş...
En başta "sağlık" yazıyor.
"Lüks" kavramı burada mecazen kullanılmış...
"Ulaşılması zor konfor" ve ancak belli kesimlerin elde edebileceği "maddi fazlalık" anlamında...
Bakıyorum, bakıyorum...
İçimden "yahu" diyorum; "sağlık ne zaman seçkin bir istisnaya dönüştü; biz bu zokayı nasıl yuttuk"

Çok değil, 30 yıl kadar önce "hasta" olmak istisnaydı.
Normal olan sağlıktı.
Vasat oydu.
Şimdi sorsanız; herkesin kafası bulanır; yok canım, dersiniz; sağlıklı olmak çok zor; hep hastayız...

Hatırlıyor musunuz
Medya ve sağlık endüstrisi el ele verdi, önce "sağlıklı yaşam" teranesini yaydılar.
Önceki yıl söylediğini ertesi yıl inkar eden hekimler ekranları doldurdu.
Kafalara şu çakıldı: Sağlıklı yaşama ancak zemini dikkat ve endişe taşlarıyla döşenmiş zorlu bir patikadan gidilebilir...
O halde kendi halindeki yaşam sağlıksızdı...
Hani neredeyse "yaşamak sağlığa zararlıdır" diyeceklerdi.

Tam bu noktada sıradan insan tokatı yedi, kıçının üzerine oturdu işte!
Üzerine kalp ve dolaşım hastalıkları istatistikleri ve "kanser canavarı" hakkında yayınlar geldiğinde, ayağa kalkacak hali kalmamıştı...