Haftanın Notları: 'Sakat kalmak korkusu'

Dünyanın ayağı gaz pedalına basılı kaldı, kaldıramıyor...
Müthiş bir hız var...
Oysa yol virajlarla dolu...
Bariyerlere çarpar mı dünya, takla atar mı
Devletleri konuşuyoruz, ülkeleri konuşuyoruz.
Peki sade insanın kaygılarını sorup konuşan var mı Yok!
İşin o yanı çok "sade" geliyor medya ve siyaset alanına...
İnsanların ve gündelik hayatın geleceğini konuşma işini astrologlara falan bıraktılar sanki; ortalık bulanık iddialar ve gizemli kehanetlerle doluyor.
Furkan Çalışkan'ın sevdiğim dizelerini hatırlıyorum tam bu noktada: "Ölmek değil de canım sakat kalmak korkusu sanki Bize rüyanın değil uyanıklığın tabiri gerek."

Ukrayna savaşı boyunca Rusya, nükleer tehdidi ve savaşın büyümesi ihtimalini bir blöf ve uyarı olarak kullanıyordu.
Sonunda Batı'yı da bu oyuna çekti ama iş değişiverdi.
Ukrayna'ya verilen füzeler, blöfler serisini bitirdi.
Süleyman Seyfi Öğün son yazısında harika bir benzetmeyle olayı tanımladı: "Artık poker bitiyor, Rus ruletine geçiliyor. Silah kimin elinde patlayacak bilmiyoruz."

Her akşam memur gibi ekranlara çıkıp güncel gelişmeleri yorumlayanların hâlini geçen gün rastladığım şu sahne iyi anlatıyor...
Uzman(!) yorumcumuz Ortadoğu'nun yakın geleceği ve Trump ilişkisi hakkında şöyle bir tespitte bulundu: "Malum, Trump'ın takıntısı var İran'a..."

Tarihimize bakarsak...
Kahveciydik, sonra çay seven