Haftanın notları: Batı'yı tanımak
Sömürgecilik bir toplumun iliklerine kadar işlemişse, öyle kuşaklar gelip geçti diye etkisini kaybetmiyor. Toplumsal tezahürleri bir yana, alçak ruhlarında en zalim biçimde varlığını sürdürüyor.
Bizim "okumuşlarımıza" anlatması zor ama Batı'nın bütün cilasına rağmen en hakiki defosu bu...
Şu sıralarda ABD'de pek gürültü kopartan bir dava sonuçlandı...
60'lı yaşlardaki beyaz bir çift, evlat edindikleri siyah çocukları çiftliklerinde köle olarak kullandıkları sabit olduğundan ve çocuk kaçakçılığına da bulaştıklarından 212 yıla mahkûm oldular.
Çift, mahkeme süresince kendilerine "Canavarsınız" diyen çocukların ifadelerini gülümseyerek izlemişlerdi.
Batı'yı tanımıyoruz...
"Ayy her sene üç defa yurtdışına çıkıyorum canım" hâlleriyle...
Veya "Kızım Amerikan üniversitesinde burslu okuyor, tanıyoruz" demekle...
Ya da "Zalim Batı" deyip yüzeysel yaveliklerle geçiştirilecek bir şey değil...
Bir kere şunu bilelim...
Batı'nın insan kavrayışı bize anlatıldığının aksine, Helen düşüncesine falan değil, basbayağı sömürgeciliğe dayanır.
"Keşifler Çağı" diye okuttuğumuz dönemden başlayarak Batı'nın tarihi alçakça sömürgecilik tarihidir; kapitalist gelişmenin kökü sömürgecilikle biriktirilen zenginliktir.
Pandemi dönemine kadar çok yazdım bu konuları; "Okullarda ders olarak okutalım" dedim; şimdilerde hiç değilse birkaç sayfa ayrılıyor kitaplarda ama yetmez.
Eyvah!
Markete gidince etiketleri okumayı öğrendik ve masumiyet çağımız