Güzel olacaksa, rutin hayatımız güzel olsun!

Gün batıyor ama ufuktaki kızıllık nasıl güzel bir veda manzarası...
Denizin dibinde bir masadayız çoluk çocuk... Usul usul bir rüzgâr çıkıyor, minicik ayaklar kıpırdanmaya başlayan denizin içinde yürümeye koşuyorlar, onlar için masal gibi bir manzara...
Masamızı hazırlayan servis şefi genç adam, "Benim de iki kızım var, biri henüz altı aylık" derken yüzü aydınlanıyor; "Allah bağışlasın" diyorum, sonra hafiften buruk biçimde ekliyor: "Onlar İstanbul'da anneleriyle birlikteler, ben mecbur, sezon bitene kadar buradayım, anca görüntülü aramayla gece yarısı görebiliyorum uyurlarken..."
Zihnimdeki tatile ve yaza dair parıltılı cümlelerin bir anda soluğu kesiliyor...
Eh, ne sanıyoruz ya!
İllüzyonlar bir yana, sosyal gerçekler öte yana bir hayat algısıyla nereye kadar
Türlü mahrumiyetler içinde çalışarak birilerinin tatil yapmasını mümkün kılanların izin günleri resmi bir kararla eksiltildi, ondan haberiniz var mı bari

***

Güneş batıyor sonunda...
Düşünüyorum da...
Bu kıyıda akşam yemeği için masalara kurulmuş herkes için manzara aynı mı
Emin değilim...
Gören sadece gözlerimiz değil çünkü...
Mesela...
Biraz ilerideki nişanlı çiftin kafasında neler var kim bilir! Belki hiçbir şey; çünkü yaz sonunda gerçekleşecek düğünleri ve taşınacakları evleriyle ilgili o kadar patırtı var ki, kafaları tıka basa onlarla dolu...
Yalandan romantik birkaç el kol hareketi ve birkaç mimikten öteye gidecek hâlleri yok, çok belli...

***

Bugün...
Tatili dünya kurulduğundan