Gülünç belki...
"Dün yolda olmak yorucuydu ama bugün masmavi bir gün...
Buradan ta karşı kıyılara kadar deniz pırıl pırıl...
Öğle sularındayız ama herkes uykuda sanki, kasabanın kırmızı kiremitli damlarına bakıyorum; ötesi deniz...
İnsan parmaklarının ucunda azıcık yükselse uçacakmış hissine kapılıyor.
Şimdi bir fotoğraf çekip; bu mavilikten bir dilimi Instagram'a aktarsam, fena mı olur Yok, kendime saklayacağım."
Önümüzdeki uzun tatil günlerinde kaç kişi böyle notlar düşecek defterine
En fazla bir avuç kişi...
Zaten böyle tatil kasabaları da kalmadı...
Sabahın köründe uyanıp kahvaltı mekanlarına koşturan tatilciler; A101'den aldığı peyniri yöresel diye yutturan mekancılar var şimdi...
Anlatmayayım şimdi...
Modern insan hâlâ aynı çemberin içinde debeleniyor.
İçinde büyüyen isyanı tatil beklentisiyle yatıştırılıp aylarca mutsuzlukla, işyeri zorbalığıyla ve maddi hesaplamalarla boğuşan çalışanlar...
Sonra tatil geliyor.
Ve hemen ertesi gün tatil yorgunluğu diye bir şey patlak veriyor; aynı anda da tatil tesellileri...
Gülünç belki...
Özle, çabala, bekle ve sonra yorgunluğunu yaşa!
Ama hem kendini, hem çevreni, hem de sosyal medyayı böyle olmadığına inandırmaya çalış...
Zor iş!
"Bayram tatilinde üç gün kaçıp kafamızı dinleyeceğiz abi" diyor; hele çocukları da kayınvalideye bırakırsak iyi olacak."
Biliyorum...
Berbat bir mesai anlayışının, kredi taksitlerinin, boş çırpınmalara emek harcatan iş tezgahlarının kurbanlarından o da...