Gördüm
Bazen gölgemle konuşarak yürürüm...
İçimden tabii...
Dışarıdan göstere göstere konuşacak kadar delirmedik yahu!
Zaten öyle kopup gitme şansını kaçırdım sayılır, zihnimin had bildiği yaşlardayım artık.
Gölgem bazen kısalan geleceğim olur, bazen de geriye doğru sakız gibi uzayan mazim; birbirimize neler neler anlatırız.
İşte öyle bir yürüyüşün sonunda şehrin kimine göre kaotik, kimine göre pek civcivli meydanına kadar geldim...
Birkaç basamak aşağı indiğinizde sizi sahaflar karşılar...
Tezgâhlara bakayım dedim, birkaç Halil Cibran kitabı geldi elime, sayfalarını hızla karıştırdım...
Gençliğimden ezbere biliyorum ya...
Öyle bakıp bir kenara bırakacağımı düşünüyordum.
Fakat olacak şey değil...
Bir sayfayı açtım, şöyle yazıyordu:
"Önümde yürüyordu Gençlik, tenha kırlara kadar izledim onu. Sordum ona: Ey Gençlik neredeyiz Cevap verdi: "Kafa karışıklığı, bulanıklık kırlarında... Sabırlı ol, çünkü bulanıklık bilgiye varmanın başlangıcıdır."
Cibran da bir yürüyüş anlatıyordu; gölgesiyle konuşarak süren bir yürüyüşü...
Sonrası nasıl mı
Geçmişe ve bugüne bakıp en baştan her şeyi "görme"nin hikâyesi...
Güçlü bir fark ediş...
En iyisi kitabın o sayfalarından beni derinden sarsan birkaç satırı buraya aktarmak...
"Ademoğullarının eteklerine yapışan bir sokak kızı gibi kurulmuş kenti gördüm. Ve uzakta, ayağa dikilmiş, insanın hâline ağlayan güzel kırları gördüm."