Gerçek, yalan ve biz

Gerçek ve yalan günün birinde buluşurlar...
Yalan, doğruyu söyler: "Bugün hava çok güzel!" Gerçek, şaşırır. Çünkü yalan, doğruyu söylemektedir; yalana güvenmeye karar verir.
Havuz gibi görünen bir kuyunun başına geldiklerinde yalan, "Hadi hava güzelken suya girelim" der.
Soyunup suya girerler.
Yalan, birden fırlar ve gerçeğin kıyafetlerini de alıp kaçar.
Öfkelenen gerçek sudan çıkıp kıyafetlerini arar ama onu görenler tarafından ayıplanır.
Bellidir ki, "çıplak gerçek" rahatsızlık uyandırmaktadır.
Suya geri döner, kuyuya doğru dalar ve kaybolur.
O zamandan beri yalan, onun kıyafetleriyle dolaşmaktadır.

Bu efsane havasına sokulmuş hikâyeyle bir yerlerde karşılaşmışsınızdır...
Sokrates öncesinde yaşamış düşünür Demokritos'a atfedilen bir söze dayandığı iddia edilir.
Malum, "Gerçeğe dair hiçbir şey bilmiyoruz, çünkü o bir kuyuda saklanmaktadır" demiş düşünür...
Ama modern Batı kültür paradigması işleri karıştırmıştır: Nedir burada "gerçek" diye bahsedilen
Yaşadığımız gerçek mi yoksa "şeylerin arkasındaki" hakikat mi (Unutmayın, dilin bize verdiği imkânları kullanmalıyız, eşanlamlı kelime yoktur; her kelimenin arkasındaki kültür yükü farklıdır.)

Hikâyeyi niye buraya aldım
Şundan...
Yaşadığımız hayata bir bakın!
Artık sadece şüphe var sanki...
Ne yalan, ne doğru; bilip ayırt etme imkânları dijital teknoloji ve medya yoluyla birer birer siliniyor.
Hikâyedeki gerçek kuyuda unutuldu, yalan ise ormanda deli gibi koşturup duruyor.
Şimdi "üretilmiş gerçeklik"