Gecenin bir vakti İstanbul

Dünya hâlleri kasırga gibi bastırdı...
İnsan acısı ne giydiğinizi, ne yediğinizi, ne içtiğinizi bile unutturuyor.
Öyle günler ki...
Uzak nedir, artık bilmiyorsun...
"Kendinin ücrasında" yaşamak mümkün mü
Uyuyamıyorsun...

Nasıl getirilir uyku
Koyunları atlatmak işe yaramıyor; çocuk değilsin...
Karanlıkta cep ışığında sosyal medyaya falan takılmak faydasız...
Kalkıp ışığı açıyor, Refik Halid'in İstanbul yazılarını toplayan kitabı alıp rastgele açıyorsun...
Olacak şey değil ama hep olur.
Şu satırlar çıkıyor karşına:
"Benim çocukluğumda uyku getirmek için şu usulü tavsiye ederlerdi: Bildiğiniz sokak hamamlarının kurnalarını saymak. Soğukluktan içeri girdim mi, sağda iki, solda bir kurna... Yekûna vardığınızda siz de uyumuş olurdunuz."
Yazının tarihi mi
8 Ekim 1939.
Hitler'in Polonya'ya girişinden, yani İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından bir ay yedi gün sonra...
Tan gazetesinde çıkmış.

Bilen bilir, Refik Halid İstanbul'u taşıyla toprağıyla; servisiyle, çeşmesiyle deli gibi sever...
Sık sık vapurla bir iskeleden öbürüne gitmeye bayılır mesela ve bunu şöyle değerlendirir: "Esaslıca mal mülk sahibi olmamanın hatırı sayılır bir tesellisi."
1942'de çıkan "Fazla Boy Atan Şehir" başlıklı yazısını okumak ise garip fakat tatlı bir duygu...
Henüz şehir eski semtlerin sınırlarına dayanmış, o kadar!
Geleceğin ufkunda gökdelenlerle dolu yeni semtlerin hayalleri bile kurulmuyor.
Ama üstat şikâyetçi...