Nasıl güzel koku bu
Fırından az önce çıkmış zeytinli, cevizli ekmek...
Bıçakla dilimlemeye kıyamaz insan; kokusu kaçar diye korkar, öyle bir şey.
Ucundan koparmak yeter.
Zaten ekmekle aram bir süredir iyi değil; kokluyorum, yemiş gibi oluyorum.
Malum, şehirde artizan fırınlar çoğaldı, rustik ekmekler, bagetler falan şahane...
Eh, bizim Çengel'in geleneksel fırını da en bildik ekmeği ve simidi bile odun ateşinde şahane yapıyor, önünde durup kaldığım oluyor bazen...
***
Kokular "kâmil-i hatıradır" ya hani...Yani hatıralarımızın kusursuz taşıyıcılarıdır ya...
Ekmek kokusu beni anında ilkokul çağlarıma götürüyor; "Evde ekmek kalmamış" denilince, Mühürdar'dan çarşıdaki fırına bir koşu gidişlerim...
Şimdiki gibi çok çeşit yoktu o zamanlar...
Lakin fırınların kokuları muhteşemdi.
Bir de tam o an...
Kürekten tezgâhın üzerine buharı üzerinde ekmeklerin atılıvermesi...
***
Ne zaman bu nostaljik hava ruhumu sarsa...Henüz dünyaya gelmediğim yıllara da uzanmak isterim.
Kitaplığıma gider, bir Refik Halit derlemesi bulur, hemen okumaya başlarım.
Mesela İstanbul'un "yemeğin suyunu sünger gibi emen, emdikçe kabaran" çarşı ekmeğini öyle güzel anlatır ki üstad...
Ama Ortadoğu'nun "yara muşambasına benzeyen" yufka ekmeklerini yerden yere vurur.
Sonra da o dönemlerin modasına uygun biçimde lafını patlatır: "Bir milletin ekmeğine bak, terakkisini anla!"
***

5