Deprem sırasında ve hemen sonra...

23 Nisan töreninden dönüyorduk, trafik durdu, biz de durduk...
Araba kayık gibi sallanıyordu, olmayacak şey!
Sade insanların yaşadığı, bütün apartmanların eğreti olduğu bir semtin caddesi...
Birden daracık apartman kapıları açılmaya başladı, nalburdan, köfteciden insanlar kendilerini dışarı attılar.
Sonra muazzam bir paylaşım başladı; yaşlılar ve hastalar dışarı çıkartılıyor, karşı kaldırımdaki kahvehaneden alınan sandalyelere oturtuluyorlardı...
Ergen kızlar sarsıntıdan korkmuş küçük kardeşlerini eğlemeye çalışıyordu.
Orta yaşlılar birbirlerini sırtlarını sıvazlayarak teskin ediyordu, gençler koşarak yakınlarındaki akrabalarına bakmaya gidiyordu.
Trafik açıldı, daha "üst" kesimlerin semtlerine doğru ilerledim; eski gecekondu arazilerinin üzerine yapılmış sitelerin olduğu mahallelere...
Oraların yakıt istasyonlarında kuyruk oluşmuştu. Saat beşte bile o kuyruklar bitmedi...
Netflix dizileri gibiydi; şehir dışına çıkmaya çalışıyorlardı.
Sosyal psikolojik hâlimiz ve tasnifimiz budur.
Gerisi hikâye...

Ha bir de şu GSM operatörleri meselesi var...
Ceplerinden yakınlarını arayanlar yine çaresiz kaldılar.
Bıktık, bu kaçıncı
Sorun varsa, çözsek mi artık
Telefon konuşmalarını yüksek ücretten fiyatlandırmaya doyamayan firmalar iş bu meseleye gelince ağırdan alıyorlar.
Henüz hem yatırım hem de hukuki yönden ilerleme kaydedemedik.
Ama biz kullanıcılar da böyle zamanlarda direkt hatlar yerine internet altyapısına dayanan arama yollarını kullanırsak daha iyi olur...