Çarşıda bir gün

Çarşıya çıktım...
Son yirmi yılın etkileriyle gelişip canlanmış bir semt çarşısı...
İki caddesi var.
İkisinde de hem yaya hem de araç trafiği coştukça coştu.
Çekiciler harıl harıl çalışıyor falan...

Kafamı kaldırıp ağır ağır yürüyorum...
O da ne!
Yahu iki adımda bir etsiz çiğ köfteci açılmış!
Hepsinden ellerinde poşetle 16-18 yaşlarında gençler çıkıyor; harçlıkları buna yetiyor; içinde dönerden çok sos bulunan dürümler de artık o kadar pahalı ki...
Ve hepsinin önünde kurye motorları park etmiş; siparişlerin hazırlanmasını bekliyorlar.
Oysa sadece bir yıl önce topu topu iki çiğ köfteci vardı bu çarşıda...
Şimdi bir kafe, bir çiğ köfte, bir banka olarak sıralanıyor çarşının iş düzeni...
Kafede saatlerce oturup evlerin boğucu havasından biraz uzak kalarak geyik yapılıyor; midelerdeki ziller de yan taraftan alınan çiğ köfteyle susturuluyor.
Kötü beslenme mi
Geçiniz...
Çocukların buna odaklanacak ne ruhsal ne de maddi hâlleri var!
Yanında ayranla fiyatın 100 liranın altında kaldığı tek yenilebilir dürüm bu çünkü...
O da kaç hafta bu fiyatla gider, bilemeyiz.

Geçen gün tatil ve tatilcilerden bahsederken "gelecek" duygusunun cazibesini kaybetmesinden ve bunun bizi hoyratlaştırmasından söz açmıştım hani...
Bugün kaldığım yerden devam edeyim istiyordum...
Lakin çarşıdaki yürüyüşüm beni duvara çarpmış gibi sersemletti.
Biliyorsunuz, yeme içme alışkanlıklarımızdaki değişimler sadece kültürel bir formdan ibaret değildir; bunun sık sık altını çiziyorum.
Gündelik iktisadın çırılçıplak ortaya çıktığı bir alandır yeme içme