Bir şimşek çakımı
"24 Ocak 1889'da çok ünlü bir gazetenin yönetmeniyle evli ablamdan kısacık bir not ulaştırdılar. Gecikmeden hemen bize gel, Çehov bizde, yazıyordu kâğıtta."
Hemen ablasının evine koştu Lidya Alekseyevna Avilova.
Genç kadının gözleri bir ara salonda ayakta durup bir şeyler anlatan ünlü yazarın çirkin kravatına takıldı.
Çehov ise genç kadının iki yandan örgüleri sarkan ve başında kabaran saçlarına bakıp "Doğrusu, hiç böyle gür saçlar görmemiştim" dedi.
Sonra sohbet uzadıkça uzadı ve aralarında tanımlanması zor bir yakınlık doğdu...
Avilova şöyle anlatıyor o anı: "Sizde olan bir değişikliği açıklamak, bu değişmeyi durdurmak kimi zaman elinizde değildir. Birbirimize çok yakından bakmıştık, hepsi o kadar. Gene de büyük bir şeydi bu. İçimde bir şimşek çakmıştı."
Son günlerde sürekli yanımda taşıdığım bir kitap var: "Çağdaşlarının Anılarıyla Anton Pavloviç Çehov."
Olmayacak bir duyguya kapılıp gündemden uzaklaşacağımı sandığım zamanlarda...
Mahallede yazılarımı yazdığım kafede veya kalabalık bir çarşının orta yerindeki çay ocağında... Hatta ağaçların kiremit kırmızısıyla tatlı bir sarıyı karıştırıp bütün vadiyi sonbahar renklerine boyadığı uzak bir vadide bile bu kitabın sayfalarını karıştırıyorum.
19. yüzyılın kapanış yıllarına götürüyor beni...
Pörsüyen bir çağ bitiyor; gürültülü bir çağ başlıyor.
Çehov'un hani "Beyaz fil görmek, mutlu insan görmekten daha kolay" diye tarif ettiği dönem...