Bak! Dur ve bak!

Koşturup dururken nasıl bir dünyada yaşadığımızı fark edebilir miyiz
"Tatsızlıkları görmüyoruz işte, fena mı" diyen çıkabilir.
Lakin onca dağınık zihin ve koşturmaca içinde ya güzellikleri de ıskalıyorsak...
Yazık değil mi

Dün Kabataş Erkek Lisesi'nden mezun bir dostum pilav gününde çekilmiş fotoğrafını atarken arkadaki enfes Boğaz manzarasına işaret edip şöyle yazmıştı: "Çocuktuk, o zamanlar bu güzelliğin farkında bile değildik."
Haklı!
Bakmak...
İyice bakmak olgunluk çağlarımızın kazandırdığı bir beceridir.
Peki kaldı mı böyle bir şey

"Kuzey Ege'ye gittim... Orada tepelerden denize bakmak muhteşem" bir şey diyoruz mesela...
Kaç kişi yapıyor bunu
Kaç kişi bu zahmete katlanıyor
Yukarıdaki köylerde karadut suyu ve dondurmayı mideye indirip manzaraya bakmadan arabasına geri dönen gürültücü ailelerin çokluğu hep şaşırtmıştır bani...

Tepeleri geçtim, diyelim ki sahildesiniz...
İkindi vakti...
Deniz gümüşlenmeye başlıyor; bilen bilir; mucizevi bir görüntüdür.
Niye garip sesler çıkartarak hala denize koşturuyorsun
Dur!
Beş dakika dur...
Ve denize bak!
İçin açılacak...
Zihnin toparlanacak...
Adını koyamasan bile içini güçlü bir hamd duygusu saracak.

Dur, dedim ya...
Bu püf noktasıdır.
İlle de manzaralara da değil...
Halimize...
İnsanlara...
Ve daha pek çok şeye doğru düzgün bakabilmek için önce