'Ateşten henüz çekilmiş bir reçel gibi...'
Çöl, su ve birkaç ağaç bir araya gelirse...
Ve tam da orada gün doğuyorsa...
Bilen bilir, renkler bir anda buharlaşır gibi olurlar, hemen ardından tekrar ortaya çıkarlar...
Sanki dört mevsim yarım saate sığar.
Nasıl
Çekip Instagram'a atacağınız bir fotoğraf bunu aktarabilir mi İmkânsız...
Fotoğraflar çok donuk, çok "an"lık kalıyorlar.
Bazen kendi kendimize, içimizden mırıldanarak da olsa, mutlaka dile getirmek gerekir.
Refik Halid Karay işte bu konuda ustadır.
Sürgün romanında şöyle anlatır o yarım saat içinde renklerin girdiği hâlleri:
"Ateşten henüz çekilmiş bir reçel gibi kabardıklarını, köpüklendiklerini, tanelerinin yuvarlandığını görürsünüz; sonra o köpükler ve kaynama kesilir; önünüzde ne tam ışığa, ne de tam boyaya benzeyen duru, şeffaf, havadan hafif renkli bir eser kalır."
Geçen pazar Refik Halid'in Nilgün romanından söz ederken, aklıma takıldı...
Sonra kitaplığımdaki bütün kitaplarını çıkardım, altını çizdiğim yerlere baktım.
Çoğunlukla tasvirlerinin altını çizmişim.
Çünkü her tasvirinde bütün "manzara"yı mecazlarla baştan kurup okuru içine sokuyor; yetmiyor, üzerinde durdurup düşündürüyor.
Mesela şahane romanı Yezidin Kızı'nda denizin çölle yan yana gelişini ne güzel anlatır: "Çölle denizde huyları uyuşmamış iki ahbap ya da yıldız barışıklığı hasıl olmamış karı koca hâli var. Çöl denize küsmüş, başını almış, buralara gelmiş, somurtmuş yatıyor. Seraplar