Aklında hep tatil varsa, yaz yok demektir

O son anda bile yaşamanın çağrısı kalbine dokunup geçmiş...
Müntehir genç kızdan söz ediyorum.
Defterinde şöyle bir kayıt var: "Canım elma ve karpuz çekti. Bir de salatalık..."

Geçtim güneşini, sıcağını ve insanın ruhunu dinlendiren tatlı tembelliğini...
Sebzesi meyvesidir yaz...
Tabii artık eskisi gibi dikkat etmiyoruz, market raflarına konan turfandalıklarla kandırılıyoruz...

Ne zaman yaz mevsimine övgüler düzsem bahardan bahsedenler çıkar.
Ah, öyle kıpırtılıdır ki tabiatın doğumu, coşkusu içimizdeki kırılganlıkla çatışır; yorar bizi, melankolimizi artırır.
Sonra yaz gelir...
Dururuz, duruluruz.

Lakin bir dakika!
Dürüst olalım...
İnsanın binlerce yıllık davranış kalıplarını, mevsimleri algılama çevrimini bozduk.
Modern insana basit bir gölgede dinlenmenin, akşamları bahçede oturup çay-kahve içmenin nasıl bir nimet olduğunu anlatmakta zorlanırsın...
Bunlar hep eksik, hep güdük gelir ona...
Takvime bakar; 1 Haziran...
Huzursuzlanmaya başlar.
Fazlasını ister.
Tatil diye bir şey kanına girdi çünkü...
Yaz mevsimi bitti; artık TATİL MEVSİMİ var.
Tatil yapanı için de, yapmayanı için de böyle...
İçimizde bir ses söylenip durur: "Tatil mevsimi nasıl geçecek" Sürekli hesap kitap yapılır: "Bu yıl nasıl tatil yapsak"
Ve nasıl insanı tüketen bir anksiyetedir ki, yaz gelmeden başlar bu, yaz geçer, fakat bitmez.

Aman sakın, yanlış anlamayın; yazdıklarım "Herkes tatil yapıyor" anlamına gelmiyor.
2024'te her on kişiden biri ekonomik nedenlerle tatile gidememiş.
Üstelik her yıl yaz mevsiminde bir hafta olsun tatil yapanların sayısı azalıyor.