Zulüm ve zarar etmemek

Risale-i Nur'un dört esasından birisi olan şefkat etmekle birlikte zulüm ve zarar etmemek bize önemli vazifeler yüklüyor.

Öncelikle ehemmiyetli hizmetlerimizin bulunduğu dar daire dediğimiz aile hayatımızdan başlayarak sosyal hayatın her noktasında bu hususa göre hareket etmek gerektir. Hatta siyasi hayat içinde bu düsturun uygulanması da elzemdir. Nerelerde zulüm ve zarara düşüyorsak bu düsturumuz hemen devreye girmeli ve bizi o hatadan muhafaza etmelidir.

Yaşadığımız hadiselere karşı yapacağımız doğru değerlendirmeler bizi zulüm ve zarardan koruyacaktır. Yaşanan bir olayda kaderin bir hissesi, nefis ve şeytanın bir hissesi, görmediğimiz veya görmek istemediğimiz kendimize ait kusurların da bir hissesi vardır. Bu hisseleri dağıttıktan sonra geriye kalan bir hisseye karşı affetmekle, barışmakla veya anlayış göstermekle çözümlenebilir. İşte böyle bir paylaşımı yapmak bizi zulüm ve zarar etmekten koruyacaktır. Eğer aksine olarak yaşanan hâdisedeki sorumluluk ve mesuliyet hissesi sadece bir tarafa yüklenirse zulme ve zarara giden kapı açılmış olacaktır. Bu kapının açılması ile birlikte ortaya çıkan her türlü zulüm ve zarar ahirette hesabı görülmek üzere boynumuza yüklenecektir. Zulüm ve zarar demek ise en ağır cezalarla karşılaşmak demektir. Hesabın en dehşetli kısmı ile karşı karşıya kalmak manasına gelir. Bizim için korkulu ve sancılı bir sürecin başlamasına sebep olur.