Ağlatan vefatlar

Vefatlar zahiren ayrılık göründüğünden kalbimize hüzün verip gözümüzden de yaşlar akıtıyor.

Fakat iman sayesinde bu geçici firakın sonunda ebedi bir kavuşmak olduğunu bilmek her türlü acımızı gideriyor ve onun yerine ferah ve huzur veriyor.

Risale-i Nur'un bir şehit kahramanı olan merhum Hâfız Ali, hapiste Meyve Risalesi'ni kemâl-i aşkla yazarken ve okurken vefat edip kabirde melâike-i suale mahkemedeki gibi Meyve hakikatleriyle cevap verdiği gibi her bir nur talebesi de bu neviden ahiret âlemine hazırlıklı gidiyor. Hizmet-i imaniye içerisinde ihlasla çalışırken gelen bir ölüm bizler için korkulacak bir vaziyet değil aksine büyük memnuniyet duyacağımız bir hâldir. Çünkü dünyada ahiret işi ile meşgul olurken ahirete göç etmek yani en hazır vaziyette ölüme yakalanmak ne kadar memnun olunası bir durumdur.

Evet, ben hazırım buyurunuz emaneti alınız diyebilmek imanın verdiği cesareti gösterir. " ...Bu iki akrabamın ölümleri, İhtiyar Risalesi'nde yazılan merhum Abdurrahman'ın vefatı gibi beni ağlatırken, imanın nuruyla o mâsum Fuad, o saliha Hanım insanlar yerinde meleklere, hûrilere arkadaş olduklarını ve bu dünyanın tehlike ve günahlarından kurtulduklarını mânen, kalben gördüm. O şiddetli hüzün yerinde büyük bir sevinç hissedip hem onları, hem Fuad'ın pederi kardeşim Abdülmecid'i, hem kendimi tebrik ederek Erhamürrahimîne teşekkür ettim." (Asâ-yı Musa)