Risale-i Nur hizmet-i imaniyesi ihlâs sırrı ve prensipleri dışında başka bir metodla yapılamıyor.
Bu hizmetin hayata yansıması ve yaşanması ancak ihlâs sırrı ile mümkün. Bu kudsiyetin bozulmaması ve zarar görmemesi için baştan sona her an ihlâslı davranmak ve ihlâslı olmaktan ayrılmamak gerekiyor. Mukaddes olan bu hizmet dünyalık hesaplarla ve dünyalık menfaatlerle bir araya gelemiyor. Bir araya getirmeye çalışmak ise bu kudsiyetin bozulmasına ve halis hizmetin zarar görmesine sebep oluyor. Kim olursak olalım sadece hizmetkâr olduğumuzu unutmamak ve hizmetkârlık bilincinden ayrılmamak, hizmetkârlıktan öteye geçmeye çalışmamak gerekiyor. "Onları dellâl-ı Kur'ân'dan enzâr-ı cihana vaz eden Hâlık (Celle Celâluhu) bizim gibi kimsenin ümit ve tahayyül etmeyeceği âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir. Bu işi ben sa'yimle, kudretimle kazandım diyen huddâm o gün görecekler ki, o mukaddes hizmet, zahiren ehliyetsiz görünen, hakikaten çok değerli diğerlerine devredilmiş olur kanaatindeyim. Bu sebeple oradaki kardeşlerimizden Risale-i Nur'la çok alâkadar olmalarını rica etmekteyim."1
Barla Lâhikasında yer alan Hulusî Ağabeyin bu ifadelerini dikkatle okuduğumuzda şu neticelere varırız: Birincisi; Risale-i Nur hizmet-i imaniyesi şahıslara bağlı değildir. Ben olmazsam veya "bu şahıs" olmaz ise hizmet olmaz anlayışı tamamen geçersizdir. ünkü bu hizmet-i imaniye kendisinden ümit edilmeyen belki de hiçbir şey beklenilmeyen kişiler eliyle de devam ettirilir. İkincisi; bir hizmetkâr ben bu hizmeti kendi çalışmamla, kendi gayret ve çabalarımla kazandım ve yine bu şekilde birçok hizmet ettim derse maalesef kaybetmiştir.