Zira Gazze'de olanlar gizli değil. Açık açık enerji koridorlarının, yeraltı kaynaklarının, imar planlarının ve gelecekteki emlak piyasasının konuşulduğu bir yıkım süreci bu. Gazze, üzerinden hesap yapılan bir coğrafyada, bir halkın, Filistinlilerin sistemli biçimde soykırıma maruz bırakıldığı yer. Yaşananlar, yalnızca bugünün değil, Batı'nın tarihsel sömürge alışkanlıklarının güncel bir devamıdır. Sapkın Siyonist teolojiyle birleşen bu emperyal refleks, bir halkı yok ederken, aynı anda o halkın toprağını da yeniden tasarlamaya çalışıyor.
Böyle bir zeminde, İngiltere'nin uzun süren sessizliğin ardından Filistin'i tanıması doğal olarak insanı şüphelendiriyor, değil mi Uzun bacaklı İngiliz'in ani hamlesi, vicdani bir uyanıştan çok, yeniden şekillenen bölgesel denklemlerde yer kapma çabası bana göre. İnsan sormadan edemiyor: Gazze bu kadar kan içindeyken susanlar, şimdi neyin hesabını yapıyor
Kaldı ki bazen vicdanlar, gerçeği aydınlatan bir ışık değil; esasın üzerini örten bir perdeye dönüşür.
İsrail'in işlediği suç, belgelenmiş, tanımlanmış, ifşa edilmiş durumda. Üstelik herkes bunu çok iyi biliyor.
En son, 16 Eylül 2025'te BM Bağımsız Soruşturma Komisyonu'nun yayımladığı rapor, İsrail'in Gazze'de bir halkı kasten yok etmeye çalıştığını bir kere daha kayda geçirdi. Öldürme, ağır zarar verme, yaşam koşullarını imkânsız kılma ve doğumları engelleme -soykırımın dört temel unsuru- sistematik biçimde işliyor İsrail.
Ama suç korunuyor bu köhne dünyada. Son bir yıl içinde BM Güvenlik Konseyi'nde barış çağrısı yapan altı karar tasarısı, ABD'nin vetosuyla engellendi. Son olarak, 15 üyeden 14'ünün kabul ettiği ateşkes çağrısı bile Washington tarafından düşürüldü. Ve aynı Washington, vetosuyla süreci kilitleyen; aynı zamanda silah tedarik eden, finans sağlayan ve İsrail'i uluslararası yargıdan koruyan bir misyon üsleniyor. Biden döneminde İsrail'e gönderilen askeri destek 20 milyar doları aşmıştı. Trump, 2025 yılı içinde 9 milyar dolarlık yeni bir silah satış paketine onay verdi.