Başa saralım...
Suriye'de ayaklanmalar baş gösterdiğinde Esad, İran'ı yardıma çağırdı.
Ayrıntıya girmeyeceğim ama 1979 devriminden(!) bu yana İran, Suriye ile hep iyi ilişkiler içinde oldu. Bu kronoloji içinde Hafız Esad'ın Hama'da Sünniler'e yaptığı katliama gözlerini kapatan bir Humeyni portresini de yazmasak olmaz.
Yani diktatör Nusayri Esad'ların bölgedeki en büyük destekçisi her zaman İran olmuştur.
Karışıklıkta ilk akla gelen de dolayısıyla İran oldu ve bu sefer katliamları birlikte yaptılar.
İran gelir gelmez sisteme hakim oldu. Deyim yerindeyse, Nusayri azınlığın yönettiği Sünni Suriye'yi vekil örgütleri ile Şiileştirmek için yapmadığını bırakmadı. "Halep'in dili olsa da konuşsa" diyor oradan kaçıp kurtulanlar.
Havadan Ruslar bombaladı, karadan Şebbihası, Hizbullah'ı ve diğer vekil örgütleriyle 1200 gün boyunca yapılan zulmün sesi arş-ı alaya ulaştı.
Şimdi bunları unutup, HTŞ'nin bir günde yeniden aldığı Halep'le ilgili gerçekleri yazdığımız için Amerika-İsrail yanlısı olacağız öyle mi O gün Halep'te vekil örgütlerin yaptığı katliamlara "İran'ın jeopolitik zorunluluğu" diyerek görmezden gelenlerin bu tezviratlarına mı takılacağız
Bin yıllık Türk şehri ve dahi Misak'ın içinde yer alan "fikrimizin ince gülü" Halep'le ilgili yorum bile yapamazmışız.
Hadi oradan...
Emperyalizmin ne olduğunu, emperyalistlerin ürettiği kaostan varlık bulanları biz çok iyi biliyoruz.
Burada sıkıştılar mı, PKKYPG tuşuna basıyorlar hemen.
Neymiş... HTŞ, PKKYPG'nin önünü açıyormuş, Türkiye'nin güneyi tamamen teröristana dönüyormuş.
Gerçi, Suriye Milli Ordusu bunun cevabını hemen verdi, Tel Rıfat'ta teröristlerin haddini bildirdi.
O zaman herkesin bildiği bir konuyu bir kere daha tekrar edeyim mi... Esad'lar, PKK'nın en büyük hamisi olmuştur. 2011'den bu yana da rejim ile PKKYPG ilişkilerini bir şekilde sürdürdü.
Bölgedeki jeopolitik denklemde, İran-Suriye ve Türkiye-Suriye ilişkilerinin anlaşılması açısından bu kısa bilgilere ihtiyaç var. Son yüzyıldır başımıza bela olan köksüz, "Fragmental" yorumların sebep olduğu metastazı belki engeller diye tarihi gerçekleri bıkmadan usanmadan yazacağız.
Dert büyük olunca insan neresinden tutacağını bir türlü kestiremiyor.
Ben "şu an sürecin nereye evrileceğini bekleyip görmemiz lazım" diyenlerdenim.
Yani keskin yargılar bizi bir yere götürmez diye düşünüyorum.
Ne var ki, Türkiye'nin hem içeriden hem de dışarıdan mesnetsizce eleştirildiğini görünce, sabrı bir kenara bırakıp yalın kılıç dalmak gerektiğini de düşünmüyor değil insan.