Söylemler ve gerçekler

Hizbullah'ın saldırısından ne bekliyorduk

Bütün dünya dün Hizbullah'ın yapacağı saldırıya odaklandı.

İsrail, beklenen saldırıya karşı "önleyici tedbir" adına Lübnan topraklarını bombaladı.

Gün boyu televizyonlarda, gazetelerde konuya ilişkin müthiş bir haber akışı, yorumcuların birbirini tekrar eden yorumları bizi meşgul etti.

Hizbullah'ın attığı katyuşa füzelerinin İsrail'i koruyan demir kubbeyi aşıp aşamayacağına ilişkin yorumlara karşın, sadece füzelerin atılmasının tek başına değer ifade ettiğini söyleyen yorumcular...

Örgütlere bu kadar önem atfetmek gerçekten hayra alamet değil.

Akşamüzeri, Türkiye saatiyle 18.00'da Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın yapacağı açıklamayı beklemeye başladık.

Ben bu arada daha önce yaptığı açıklamalara şöyle bir göz atayım dedim.

2006'da otuz üç gün süren kara savaşına kadar gittim.

Avrupalı bir gazetecinin sözünü hatırlıyorum 2006'ya ilişkin.

"İsrail, söyleme fazla yaslanırken, Hizbullah ve lideri, diyalektik bir süreç yönetiyor. Onun için İsrail kara savaşında yenildi."

Gerçekten de İsrail'in en büyük gücü, propaganda cihazları.

Hep derim, propaganda ile örülen kubbe Siyonizm'in şimdiye kadar işlediği cinayetleri perdelemişti.

Fakat, uzun yıllardır takip ettiğim İran'ın vekil örgütü Hizbullah ve onun lideri Nasrallah'ın da süreç içinde propaganda sahnesinde İsrail'le oluşan denge siyasetini sürdürdüğüne şahit oldum.

Hemen mezhepçilik yapıyorsun demesin kimse.

Kaldı ki mezhepçilik suçlaması yapanların, bizzat mezhep siyaseti güttüğünü, İran muhibbi olduğunu biliyoruz.

Derdimiz o değil.

Derdimiz, Filistin topraklarında olduğu gibi bölgemizde tesis edilen sözde teolojik çatışmanın örttüğü paylaşım savaşındaki gizli ortaklıklar.

Komplo teorisi mi

Bir kere hemen şunu belirteyim...

Devlet dışı yapıların, örgütlerin oluşturduğu statükonun ekonomisi pek konuşulmuyor.

İkincisi bu ekonomiyi yönetmek, dağıtım mekanizmasının kendi içindeki stratejisini devam ettirmek