Krizdeki dünyada geleneğimizi yeniden düşünmek!

Neoliberalizmin en büyük özelliği, her şeyi toza dönüştürmesidir.

Gelenek en büyük düşmanıdır.

Aşırı birey vurgusu, aslında, insanı yalıtıp yığınsallaştırması, yani köklerinden koparmasıdır.

Yığınsal "bireyde" hafıza da toza dönüşmüştür.

Onun için bağlamsız, köksüz tartışmaların ortasına düşüveriyoruz ya.

Kurumlar köksüz...

Reform adı altında gelenek oluşturmasına izin verilmiyor.

Kurumları yöneten akıl, bağlamını kaybetmiş;

Günlük, küçük çıkarlar için büyük büyük cümleler kuruluyor...

Öte yandan aforizme diye ortalıkta arzıendam eden kelimeler yığını beyinleri infilak ettiriyor, zihni kısırlaştırıyor, daha da beteri cinsiyetsiz ama bir o kadar teşhirci, şiddeti besleyen ardıllar doğuruyor.

Evet... Aforizma namlı "yığıntının" en büyük harcı (!) hafızasız, anlık tepkimelerin ürünü olan kelimeler.

Oysa düşünce bir gelenek üzerine yükselir.

Geleneği olmayanın düşüncesi de yoktur.

Aslında gelenek, düşünür Hüsamettin Arslan'ın deyişiyle, "yaşadığımız ve yaşadığımız halde farkında olmadığımız şeydir."

Dolayısıyla, der Arslan, Robert Nisbet'in muhteşem kitabı "Sosyolojik Düşünce Geleneği" kitabının çeviri sunuş yazısında...

"Gelenek yaşarken gelenek olduğunu unuttuğumuz şeydir; çünkü gerçek oyun, oyuncunun 'oyunu' unuttuğu yerde gerçekleşir."

Kapitalist iktidar aygıtları tam da buraya saldırmıştır.

Şöyle ki...

Gelenek, toplumlarda itiyat halidir, Rahmetli Hüsamettin Arslan'ın dediği gibi.

Kapitalizm ise, doğrudan buraya saldırır, kendi tarz-ı hayatını dayatır, ne var ki, bunu yaparken sözde özgürlüklere saygı duyduğunu göstermek adına iktidarını tesis ettiği toplumların geleneklerinin içini boşaltır, bağlamından koparır, simülasyonunun yaşamasına izin verir.

Maalesef sistem analizi yapmıyoruz.

Yaptığını söyleyenler de milleti küçümseyerek ideolojik ezberlerini dayatıyor.

Çünkü geleneğimizle temasımızı dolaylı kuruyoruz.

Çünkü Türkçe'nin muhayyilesinden uzağız.

Bundan dolayıdır ki...

Vahdet üzerine yükselen inancımızla dahi ilişkimizi, söz gelimi, Latince anlam dünyasının ürettiği, her tarafı kilise kokan kavramlarla kurabiliyoruz.

Oysa kendi hukukumuzu tesis etmemiz gereken zamanlardan geçiyoruz.

Maalesef, çöken bir dünyanın ortasında, köksüz mesnetsiz tartışmalarla vakit kaybediyoruz.

Son tartışmalar üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin rejimiyle ilgili tereddütler 29 Ekim 1923'te 'Yaşasın Cumhuriyet' nidaları eşliğinde bitmiş bir tartışmadır." diyerek, kararlı bir mesaj verdi.