Bozkırın merkez olduğu bir dünya

"Dünya gömlek değiştireceği zamanlarda, hadiseler sakınılmaz bir kader hâlini alırlar."

Albert Sorel'in sözünü ettiği "gömlek değiştirme" anları, tarihin öznesinin değiştiği değil; merkezin yer değiştirdiği anlardır. Hadiseler kaçınılmazdır, çünkü artık eski merkezin dünyayı taşıma kapasitesi kalmamıştır. Ama bu anlarda tarih de büyük bir kırıma uğrar.

Batı, kendi tarihsel tecrübesini evrensel bir gelişme modeli gibi sunarken, Doğu'nun asırlar boyunca oynadığı kurucu rolü görünmez kılmak zorundaydı. Zira Doğu'nun düzen kurabilen, adalet üretebilen bir toplum olduğu kabul edilirse, Batı'nın "öğretici ve öncü" olduğu iddiası çöker. Bu nedenle Batı, Doğu'yu anlamaya değil, açıklamaya çalıştı; açıklarken de kendi ölçülerini tek doğru ilan etti.

Tam bu noktada, uzun zamandır sizinle paylaşmak istediğim Christopher Beckwith'in "İpek Yolu İmparatorlukları" çalışması farklı bir bakış açısı sunuyor.

Kitabın ana tezi son derece net: Dünya tarihinin merkezi tarım imparatorlukları değil, Avrasya bozkır kuşağıdır. Çin, İran, Hint ve Roma dünyaları merkez değil; bozkır imparatorluklarıyla kurdukları ilişki ölçüsünde tarih üretmişlerdir.

Yazara göre İpek Yolu bir ticaret yolu değildir. Bir medeniyet dolaşım sistemi, hatta bir dünya düzenidir. Ve modern tarih yazımı, Avrasya'nın bu orta eksenini bilinçli biçimde görünmez kılmıştır.

Beckwith'in "Orta Avrasya" kavramı burada kritik önemdedir. Orta Avrasya, kenar medeniyetler ile bozkır çekirdeği arasında kalan bir ara bölge değildir; bizzat sistemin kurucu merkezidir. Tarihsel dinamizm; atlı göçebe askerî üstünlüğü, yüksek hareket kabiliyeti ve ticaret-siyaset-kültürün aynı anda taşınabilmesiyle oluşur. Devlet kurma pratiği, hukuk, diplomasi ve hatta imparatorluk fikri önce bozkırda olgunlaşmıştır.

Bu nedenle Beckwith'in en sert itirazlarından biri, "göçebe = ilkel" yanılgısınadır. Göçebeler devletsiz ya da hukuksuz değildir; yazılı olmayan ama katı hukuka sahiptirler. Diplomasi ve antlaşma gelenekleri güçlüdür. Çok merkezli yönetim modelleri geliştirmişlerdir. Çin ve Roma kroniklerinin bozkır halklarını "barbar" diye tanımlaması, Beckwith'e göre bir medeniyet savunma refleksidir; tarihsel bir hakikat değildir.

İpek Yolu'nun gerçek işlevi de burada ortaya çıkar. Bu yol yalnızca mal taşımaz;