Geçen yazımızda bahsettiğim "kaos ajanlığı" meselesine devam edelim...
Kaos ajanı, kültürel ve psikolojik savaş yürütme konusunda mahirdir.
Bir toplumun kültürel değerlerini ve inançlarını hedef alır, moral bozukluğu ve umutsuzluk pompalar.
Diğer taraftan psikolojik operasyonlar gerçekleştirerek hedefteki ülkenin halkının algısını manipüle eder ve kaos duygusu oluşturur.
Son söyleyeceğimi baştan söylemiş olayım...
Özellikle muhalefetin siyaset yapma tarzı ile kaos ajanının geliştirdiği strateji birbiriyle örtüşüyor.
Maalesef Türkiye'de muhalefet öteden beri, iktidar olmak için uluslararasılaşmayı, dışarının, yani kaos ajanının oluşturduğu anaforu istismar ederek, daha doğrusu anafora ateş taşıyarak ihale peşinde koşan taşeron rolü oynama kolaycılığını tercih ediyor.
Onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'de bir muhalefet sorunu var" derken haklı.
Sövgünün övüldüğü, hafızasız cümlelerle, yalanın merkeze alınarak güya iktidarı yormayı hedefleyen bir muhalefet anlayışı, ister istemez kayıt dışı siyasetin önünü açarken, ülkeyi de yoruyor, bağımlılığı artırıyor.
Kime
Emperyalizme tabii ki...
Bir de bunun sosyal medya ayağı var ki... tam bir fecaat.
İbrahim Güneş'in "çöplük" yakıştırmasını hak eden sosyal medya üzerinden kaos ajanının şekillendirdiği stratejinin ucuz taşeronları eliyle siyasetin içi boşaltılıyor, böyle olunca da söz gelimi küfürcü müptezeller güya muhaliflik adı altında baş tacı ediliyor.
TÜRKİYE CHP ELİYLE AMERİKANCILAŞTI
Bu köşeyi takip edenler, Kemal Tahir, Hikmet Kıvılcımlı, Attila İlhan gibi isimleri sık sık andığıma şahit olmuşlardır.
Hatta, geçenlerde rahmetli oldu, Kemalist Çetin Yetkin'in "Karşı Devrim" kitabından alıntılar yaparım hiç çekinmeden gocunmadan.
Çünkü, sistemin nasıl Amerikancılaştığını belgeleriyle en iyi anlatan kitaplardan biridir Prof. Dr. Yetkin'in Karşı Devrim kitabı.
Yani, Türkiye CHP eliyle Amerikancılaştı diyor hoca.
Bu noktada bir ismi daha zikredeyim izninizle:
Batıyı, ilerlemeci, gelişmeci perspektiften değerlendirmesine rağmen, Niyazi Berkes'i "namuslu bir aydın" diyerek, anılarını anlattığı, özellikle 1930-1950 arası, zaman zaman hüznün, zaman zaman da utancın hakim olduğu "