Barış Türkiye'nin iradesiyle şekillenir

Her zamanki gibi abartılı yorumlar yapılıyor. Ne de olsa Trump çağındayız.

Knesset'te yaptığı konuşmayı dinleyince, hem onun hem de "En iyi silahlar bizde, İsrail'e çok verdik ama iyi kullandınız" sözlerini aralıksız alkışlayan o topluluğun psikolojisi, bilinçdışı, kültürel kodları birer birer belirdi zihnimde. Son iki haftadır Filistin meselesinde yaşadığım gelgitler, o konuşmayla birlikte bir kasırgaya dönüştü. Çünkü o sahnede sadece bir siyasetçi değil, bir zihniyet konuşuyordu: bölünmüş benlik, yansıtmalı özdeşleşme ve dehumanization kavramlarının canlı bir temsilini izledik.

Trump'ın dili, gücü hakikatin yerine koyan bir düşünce biçiminin ürünüydü. Göreve geldiği günden itibaren İsrail'le 9 milyar dolarlık silah anlaşması yapmıştı. Ancak Knesset kürsüsünde "barış" kelimesini kullandığında, bu sözcük savaşın içinden devşirilmiş bir stratejik aparata dönüşüyordu. Batı geleneğinde barış hiçbir zaman savaşın karşıtı olmadı; sadece onun makyajlanmış hâliydi. "Ebedi barış" derken, savaşın ebedileştirilmiş hâlinden söz ediyordu aslında. Silaha mutlak güç atfeden bir uygarlıkta barış, silahın sustuğu an değil, yeniden doldurulduğu aralıktır.

Trump'ın ve daha düne kadar İsrail'in sırtını sıvazlayan Batılı liderlerin "barış" söylemleri, sahte benliklerine sıkışmış vicdanlarını yansıtmalı özdeşlemeyle temize çıkarma çabasından ibaretti. Bu bir ruhsal savunma değil, tarihsel bir alışkanlıktı. Suç artık bir istisna değil, yönetim tekniği haline gelmişti. Kötülük sıradanlaşmış, hatta inançla beslenir olmuştu. "Tanrı çağının başlangıcı" dediği şey, insanın nesneleştirilmesinin ilanıydı. Knesset'teki alkışlar, suçun normalleşmesinin politik yankısı değilse neydi

Yine de birkaç saat sonra Mısır'da, Şarm el-Şeyh'te imzalanan "niyet beyanı", tüm bu karanlık tabloya rağmen umut verdi. Katılımcı ülkelerin Netanyahu'nun gelmesini reddetmesi, diplomatik bir ayrıntı değil, soykırımcının yalnızlaştırılmasıydı. Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mısır Cumhurbaşkanı el-Sisi'ye açık bir mesaj gönderdi: "Eğer Netanyahu gelirse, uçağım Kahire'ye inmeden Ankara'ya döner." Bu tavır, diplomatik refleksin ötesinde