Donald Trump'ın açıkladığı son "ateşkes planı", barıştan söz ediyor gibi gözükse de, yeni bir vesayet sürecine işaret eden bir teslimiyet teklifiydi. Plan, Filistin direnişini köşeye sıkıştırmak için kurgulanmış diplomatik bir tuzaktı: "İmkânsızı teklif et, reddedildiğinde muhatabını aykırı ve uzlaşmasız olarak ilan et."
Washington, Hamas'ın böyle bir planı kabul etmeyeceğinden emindi. Bu reddin ardından Tel Aviv, "Hamas barış istemiyor" söylemini uluslararası kamuoyuna servis edecek, Batı başkentlerinde "İsrail'in yapacak bir şeyi yok" algısı üretilecekti. İsrail hem saldırganlığını sürdürecek hem de bunu, "ateşkesi reddeden Hamas" bahanesiyle meşrulaştıracaktı.
Ancak Hamas beklenenin aksine bu oyunu ustalıkla bozdu. Ne duygusal bir reddiye ne de öfkeyle yazılmış bir açıklamada bulundu. Tam tersine, diplomatik ve stratejik zekâyı birleştiren hikmetli bir metinle süreci yeni bir yöne çevirdi. "Evet, ama…" anlamına gelen şartlı bir yanıt vererek hem Trump'ın hem de İsrail'in kendi iddialarındaki samimiyetin test edilmesine imkân sağladı.
Hamas'ın yanıtında doğrudan reddetme bulunmuyor. Ancak planın özü olan işgalin meşrulaştırılmasına da izin vermiyor. Açıklamada, "Saldırganlığı durdurmak, işgalin son bulmasını sağlamak ve Filistin halkının yerinden edilmesini engellemek amacıyla müzakerelere açığız" deniliyor. Bu ifade, planın içindeki tuzak cümleleri etkisizleştiren diplomatik bir manevra olarak düşünülebilir. Hareket böylece "barış istemeyen taraf" yaftasından kurtulurken, süreci kendi ilkeleriyle şekillendirme alanı da açmış oldu.
Cevabın en dikkat çekici yönü, esir takası ve ateşkesin birbirine bağlanması. Hamas, rehinelerin serbest bırakılmasını, savaşın durması ve İsrail'in Gazze'den çekilmesi şartına bağlıyor. Aslında Hamas'ın 7 Ekim'den itibaren masada ortaya koyduğu şartlarda hiçbir değişiklik görülmüyor: Tam ateşkesin sağlanması, İsrail'in Gazze'den çekilmesi, esir takasının yapılması, Gazze'ye insani yardımın engellemeden girebilmesi ve sonrasında da Gazze'nin imarına yönelik girişimlerin başlaması…
Hamas'ın son verdiği cevabın içinde de bu isteklerin yinelendiğini görüyoruz. Ama tabi ki yanıtta haliyle Trump'ın maddelerine değiniliyor ve ona atıf yapılıyor. Adeta top karşı tarafa yumuşakça gönderiliyor. "Eğer gerçekten barış istiyorsanız, önce saldırıları durdurun" deniliyor.
Hamas Trump planıyla zor durumda bırakılmak istenmişti. Kabul etse "hain, ihanet etti" denilecek, Gazze halkının verdiği desteğin azalması da muhtemel olacaktı. Planı reddettiğinde de "oyun bozan, bencil, halkının acılarını umursamayan" gibi suçlamalarla karşılaşacaktı.
Bombalar altında nefes almaya çalışan bir halk için ateşkes ihtimalini canlı tutmak yaşamsal bir zorunluluktu. Planın doğrudan reddedilmesi ise Gazze'deki kanın durma ihtimalini uzun süre ortadan kaldıracaktı.
Ateşkesin –maalesef ki- etkili tarafı olan ABD ile diyaloğu tamamen kapatmak da stratejik bir hata olacaktı. Trump bugüne kadar israil'e her alanda açık destek vermiş olsa da, batılı ülkelerden ve halklardan gelen yoğun beklentiye karşı artık bu açık yaranın kabuk bağlamasını isteği de görülüyordu. Bunda belki de 7 savaş bitirdim diyen Trump'ın Nobel alma ihtirası da bir etken…
Ayrıca, Türkiye, Mısır, Katar ve Ürdün gibi bölge ülkeleri de açık şekilde müzakereyi destekliyordu. Hamas, bu bölgesel rüzgârı karşısına almak yerine, desteğe dönüştürmeyi seçmişti. Hamas