Yaşamlarını dolu dolu geçirmiş ve her anına anlam katmayı başarmış insanlar vardı... Onlar bunun için çaba harcamış olmasa da, seçimleri ve tercihleriyle hayatları başlı başına birer hikâyeye dönüşmüştü... Bu dünyadan sessizce geçip gitmemiş, arkalarında derin izler, düşündüren ve konuşulmaya değer mesajlar bırakmışlardı…
İnsanlık gemisi ne zaman karaya oturmaya yüz tutsa, terleri ve kanlarıyla onu yeniden yüzdürenler, vicdanın ve merhametin tanıklığını yapan bu adanmış yüreklerdi.
Amerika kıtasında, Olympia'da, Rachel Corrie'nin gözlerinde görmüştük bu adanmışlığı… Genç yaşında, elinde hiçbir silah olmadan işgale karşı duran bir bedenin taşıdığı ağır sorumluluğu hissetmiştik.
Ve sonra, Afrika kıtasının kalbinde, Kahire'de, henüz 17 yaşındaki Esma Biltaci'nin tertemiz yüreğinde aynı adanmışlığın farklı bir yansımasına tanık olacaktık.
Bazı insanlar, birbirlerinden habersiz olsalar da ortak bir hakikatin izini sürmekteydi. Coğrafyaları ayrı, dilleri farklı, yaşamları bambaşka olsa da zihinlerinde aynı sorular yankılanır, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı yürekleri aynı öfkeyle çarpardı.
Yolları hiç kesişmese bile, onları aynı büyük hikâyenin içinde buluşturan güçlü bir bağ vardı: "Vicdan"
Vicdan, insanın duracağı yeri, alacağı kararı ve göstereceği tepkiyi belirleyen içsel bir pusulaydı. Onu, Gazze'nin Refah bölgesinde, bir Filistinlinin evinin yıkılmasına engel olurken İsrail güvenlik birimlerine ait bir buldozerin altında can veren Rachel Corrie hatırlatmıştı insanlığa…
Daha sonra, Esma Biltaci bizleri yeniden buluşturacaktı bu duyguyla… Mısır halkının iradesini hiçe saymış, aynı zamanda abluka altındaki Gazze'nin tek nefes alabildiği Refah kapısını İsrail'in çıkarları doğrultusunda açıp kapatan bir diktatörlüğe karşı direnirken kurşunlara hedef olacaktı…
Tanışmayan, mektuplaşmayan, aynı şehirde nefes bile almayan bu insanları bir araya getiren, yüreklerinin aynı özgürlük sevdasıyla atıyor olmasıydı.
Sömürüye, işgale, haksızlığa karşı durmanın kaçınılmaz bir bedeli vardı. Ama susmak, sessiz kalmak onların kitabında yoktu. Biri diğerine el uzatmamıştı, ama aynı karanlığa ışık olmuşlardı. Onlar aslında aynı ateşin farklı kıvılcımlarıydı.
Onlarla keşfedecektik içimizde bir yerde var olan ama kararmış, pas tutmuş cevheri; insanı pasif bir seyirci olmaktan çıkarıp etkili aktör haline getiren duyguları…
Yitirdiklerimizi fark edecektik:
Vicdanı, merhameti, sevgiyi…
Adanmışlığı, özveriyi ve karşılıksız vermeyi…

17