Gazze'de ateşkes ilan edildi. Fakat Siyonistler sudan bahanelerle saldırılarını her fırsatta sürdürmeye devam ediyor. İşgalci İsrail ordusu, imzalanan ateşkesin ikinci gününde bile sivil mahalleleri vurdu, yardım konvoylarını hedef aldı, yaralıların taşındığı ambulanslara ateş açtı. Ateşkesin adı vardı ama kendisi yoktu. Bu tablo artık ahlaki bir çöküşün son fotoğrafı olsa gerek…
Ateşkes, bir halkın nefes alabilmesi için en azından geçici bir durak olmalıydı. Ama İsrail, bu molayı dahi kana buladı. İşgal güçleri, ateşkesi ihlal ettikçe sürekli aynı senaryo tekrarlanıp duruyor. Her yeni saldırı öncesinde sahadan bir istihbarat bahanesi uyduruluyor; ardından "güvenlik" gerekçesiyle masum siviller hedef alınıyor. Sadece bir gecede 90'dan fazla Filistinli katledildi. Gazze'nin kanı, işgalcinin elinde hâlâ meşru bir bahaneyle ucuz görülüyor. Buna karşın direniş, halkını savunmak için en küçük bir adım attığında, ya da bombardımanda ölen bir esirin naaşını teslim etmekte geciktiğinde hemen "ateşkesi ihlal eden taraf" ilan ediliyor.
Gazze'de her gün yeniden başlayan saldırılar, aslında dünyaya çok açık bir gerçeği haykırıyor: İsrail, hiçbir uluslararası anlaşmayı, hiçbir insani iletişimi tanımıyor. Ne Cenevre Sözleşmesi kalıyor, ne Birleşmiş Milletler kararı, ne de ateşkes mutabakatı.
İsrail hükümeti, 24 aydır süren bu soykırımı hâlâ "meşru müdafaa" kisvesiyle pazarlamaya çalışıyor. Kime karşı savunma; bebeklere, hastalara, açlıktan ölen çocuklara karşı mı Gazze'de su yok, ilaç yok, yiyecek yok. Elektrik hattı kesilmiş, yardım kamyonları sınırda bekletiliyor.
Siyonist işgal, ateşkes anlaşmasını onlarca kez ihlal etmeye devam ediyor; Ateşkes masasında imzalar atılırken bile, aynı saatlerde Gazze'de top sesleri duyuluyordu. Ancak arabulucu ülkelerden tek bir ses bile yükselmiyor. İşgalci taraf, esir takası maddelerine uymadığı hâlde, anlaşmanın uygulanmasından sorumlu olanlar bu ihlalleri görmezden geliyor.
Ne tuhaftır ki, bu ülkeler İsrail'in bombardımanıyla öldürülen İsrail askerlerinin cesetlerini enkaz altından çıkarmak için olağanüstü bir gayret gösterirken, aynı enkaz altında yatan on binlerce Filistinlinin naaşına karşı en ufak bir insani refleks göstermiyor. Enkazı kaldıracak tüm ekipman ve makinelerin bizzat İsrail tarafından yok edildiği bilinmesine rağmen, içeriye iş makinesi desteği sağlanmıyor.
Kameralar karşısında barış pozları verip iç siyasette gücünü arttırma, kendini parlatma hesapları yapan arabulucular bu tablo karşısında neredeler Hepsi suskun. Amerika Birleşik Devletleri, her zamanki ikiyüzlü tavrıyla "endişeli" açıklamalar yaparken, aslında işgale yeni bir meşruiyet alanı açıyor. Adeta görünmez bir öldürme kotası tanımlanmış durumda: Adeta, şehit sayısı belli bir eşiği aşmadıkça ateşkesin bozulmadığı varsayılıyor.
Gazze'deki ateşkesin garantörleri arasında adı geçen ülkeler, hâlâ "diplomatik sabır" çağrısı yapıyor. Bu sabrın ölçüsü, eşiği nedir 10 kat, 20 kat daha fazla insanın katledilmesi mi 100 bin değil 200-300 bin ton bombanın atılması mı
Katar, Mısır ve Türkiye gibi arabulucular bu çifte standardı sorgulamakta yetersiz kalıyor. Ortaya çıkan manzara ise içler acısı: sessiz bir dünya, meşrulaştırılmış bir ölüm ve giderek büyüyen bir utanç.

17