Çanakkale deniz zaferi (18 Mart 1915)

Londra'da toplanan İngiliz savaş kabinesi üyelerinin gündeminde "Hasta Adam" Osmanlı Devleti vardı. İngiltere eski başbakanlarından savaş kabinesi üyesi Arthur Balfour oturduğu koltuğa sonuna kadar yaslandıktan sonra endişeyle sordu: "Türkler yolları kesildiğinde teslim mi olurlar yoksa sırtlarını duvara verip çarpışırlar mı"

Lloyd George: "Herhalde çarpışırlar" diye cevapladı. Bir başka cevapta Savaş Bakanı Kitchener'den geldi: "Bence teslim olurlar."

Daha savaş başlamadan zafer nişanının gerçek sahibi gibi görülen Donanma Bakanı Winston Churchill, ihtimale mahal bırakmayacak şekilde söze girdi: "On dört gün" dedi, "Kimse merak etmesin donanma on dört gün içinde İstanbul'da olacak."

Bu söz üzerine diğer üyeler koltuklarında gevşediler. Öyle ya; bunca denizaltılar, destroyerler, zırhlılar, dretnotlar, torpido muhripleri, nakliye gemileri ve birde uçak gemisi karşısında kim durabilirdi. Bu cehennem makineleriyle kazanacakları zaferi düşünerek yumuşak koltuklarına biraz daha gömüldüler ve bu zaferle birlikte gazete sayfalarında çarşaf çarşaf yayınlanacak fotoğraflarının hayaline daldılar.

Çanakkale zaferinde aslan pay elbetteki seferin fikir babası ve ısrarlı savunucusu Winston Churchill'e ait olacağı konuşulduğunda Savaş Bakanı Lord Kitchener hiç de geri kalmadı. Öfke ve heyecan karışımı bir tonla: "Kimse kusura bakmasın ben başından beri hep bu durumdan yanaydım" diye tepki göstermişti.

Toplantının bundan sonrasında Türkiye'nin nasıl paylaşılacağı konusu vardı. Bu konular gazeteler üzerinden sokağa da yansıtılınca tur şirketleri Londra ve Paris'ten İstanbul'a tur programları yapmakta gecikmemişler tur satışlarına başlamışlardı. Elbette bunda; "İstanbul'un itilaf devletlerinin eline geçmesi kaçınılmaz olmuştur" diye açıklama yapan İstanbul'daki Amerika elçisinin de payı büyüktü.

İngiltere ve Fransa'da bunlar konuşulurken Türkiye'de ise; Birinci Dünya Savaşının ayak seslerinin duyulmaya başladığı bu çok kritik bir dönemde 3 Ocak 1914'te Harbiye Nâzırlığına, 5 gün sonrada Genel Kurmay Başkanlığına getirilen Enver Paşa'yı endişeye sevk etmiş bir takım tedbirlerin âcilen alınması gerektiğine inanmıştı. Önceliğinde Çanakkale Boğazı vardır. Derhal bölgeyi dizayn etmek için harekete geçer.

Önce kıyı bataryaları tek tek elden geçirilir. Yaptırdığı sayımda mevcut topların çoğunun eski, atış mesafelerinin kısa, cephanelerinin de çok az olduğunu gördü. Derhal; Müin-i Zafer, Asan Tevfik, Mesudiye, Berki Satvet ve Ertuğrul gemilerinden sökülen toplardan set bataryalar kurdurdu. Bunları kullanan personeli de başlarına sevkettirdi. Ayrıca Kilitbahir'e de torpido kovanlar yerleştirilmesi talimatı verdi.

Yetmedi, 22 Temmuz 1914 yılında boğazın harp gemilerine karşı torpille kapanmasını, daha önce Balkan Harbi'nde konulan işaret şamandıralarının iptal edilmesini, kıyı fenerlerinin söndürülmesini emretti. Bu emirden üç gün sonra Çanakkale Boğazı'nın en dar yeri olan Kepez'le Havuzlar arasına 2.200 m. uzunluğunda ve 22 torpidodan oluşan bir hat kuruldu. Bir gün sonra da bu hattın doğusuna 26 torpido ile bir hat daha kuruldu ve boşlukları kapatmak için 4 mayın bırakıldı.

Savaşın ayak sesleri yerini 28 Temmuz'da savaşın kendisine bırakmıştır artık. Enver Paşa elini çabuk tutmalıydı ve öyle de yaptı. 15 Ağustos'ta mevcut iki mayın hattına ilâve olarak 15 Ağustos'ta üçüncü hattı kurdurdu, ardından 40 gün sonrada dördüncü hattı kurdurdu. Gördüğü boşluklara da dört mayın daha döktürerek boğazı tamamen kapattı.

Bunları da yeterli bulmadı, 1 Ekim'de beşinci mayın hattını, 9 Kasım'da altıncı mayın hatlarını döşetti. Bunu 17 Aralık'ta 7'nci, 8'inci ve 9'uncu mayın hatları takip etmişti. Ardından 10 ve 11. hatlar kuruldu. Mayın döşeme işi başta Nusret Gemisi olmak üzere Sivrihisar, İntibah ve Selânik adlı gemilerimizle 8 Mart 1915'e kadar devam etti.

Ticâri gemiler dünya savaşının başladığı 28 Temmuz 1914'e kadar kılavuz gemilerimiz eşliğinde geçiş yaptılar. Parasını son kuruşuna kadar ödediğimiz Sûltân Osman ve Reşâdiye gemilerimize İngilizlerin el koymasıyla onların yerine Almanlardan satın aldığımız Goben ve Breslav (Yavuz ile Midilli) gemileri de verilen emir gereği 10 Ağustos'ta kılavuzlarla içeri alınmıştı.

Satın aldığımız bu gemilerin peşindeki İngiliz gemilerinden birisi gelerek bu gemilerin boğazdan girip girmediklerini sordu. İngilizlere boğazın kapalı olduğu cevabı verildi. Ancak İngilizler gitmedi. Üstelik artan sayılarıyla Çanakkale Boğazını gözetlemeye başladılar.

Harbiye Nâzırlığının emriyle boğaza gönderilen küçük bir filodan oluşan (filotilla) gemilerimizde keşif ve gözetleme görevi yapıyorlardı. Her yirmi dört saatte bir değiştirilmek üzere, torpidolardan biri dışarı gönderilerek Imroz-Mondros hattı üzerinde keşifleri sürdürüyordu.

Ancak, 13 Eylül'de Akhisar torpidosu gözetleme görevine çıkmışken iki İngiliz gemisi tarafından durduruldu ve bir daha çıkan olursa el koyacakları bildirildi. Bundan sonra boğaz dışında gözetlemeden vazgeçildi. Bu arada Rusya, Çanakkale çıkışında abluka uygulayan itilaf devletleri donanmasının isteği üzerine İstanbul Boğazı önlerinde tatbikata başlamıştı. Hatta tatbikat yapan Rus gemileri Türkiye'ye gözdağı vermek için bir oldubittiyle ikazlara rağmen İstanbul Boğazı'ndan içeri girmeye kalktılar. Enver Paşa'nın emriyle gemilerden biri ânında batırıldı. Bir diğer kullanılamayacak derecede tahrip edildi. Yetmedi lojistik gemileri mürettebatıyla birlikte esir alındı.

Enver Paşa bununla da yetinmedi. Düne kadar Türk Gölü olan Karadeniz'de bir tek gemisi olmayan Rusya, bir oldubittiyle dünya başkenti ve Hilâfetin Merkezini işgâle yeltenmişti. Cezasız kalmamalıydı. Enver Paşa 27 Ekim 1914'te donanmaya Odessa, Sivastopol, Kerç, Novorossiski limanlarını bombalattı. Ruslar ise bunun üzerine 2 Kasım'da Sarıkamış, Oltu, Olur ve Narman'dan Köprüköy ile Azapköy'e doğru saldırıya geçtiler.

Bu saldırının ertesi günü 3 Kasım sabahı 06.40'ta da Çanakkale önlerindeki İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan 18 parça düşman donanması yaklaşık 14 km. mesâfeden Anadolu ve Trakya tabyalarımızı 20 dakika süreyle bombaladılar. Bombardımana, Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarımız tarafından atışlarla cevap verildi. Bu, yaklaşmayın buradayız mesajıydı.

Diğer taraftan; 4 gün sonra Bezm-i Âlem, Bahr-ı Ahmer ve Mithat Paşa adlı nakliye gemilerimiz doğudaki Rus saldırısını püskürten 3. Ordumuza içlerinde bu savaşta çok önemli olan üç adet keşif uçağı, erzak, cephane, 3 bin asker ve Kafkasya'da faaliyet gösterecek Teşkilât-ı Mahsusa elemanları olduğu halde Zonguldak Ereğli açıklarında 7 Kasım tarihinde sabah 07.45'te Rus donanması tarafından batırılarak 175 askerimiz esir alındı.

Enver Paşa ise doğuda Rus Ordusunu püskürttüğü halde emirlere aykırı hareket ederek Rus'ları takibe almayan Hasan İzzet Paşa'nın karargâhına giderek komutayı ele almış, yaptığı harekâtla Rus Karargâhının bulunduğu Sarıkamış'ın varoşlarına ulaşmışken, Allahu Ekber Dağlarında 3 gün geç hareket ettiği için fırtınaya yakalanan Hakkı Paşa'nın gelememesi yüzünden daha sonra rövanşını almak üzere operasyonu yarıda bırakarak Çanakkale'ye koşmuştu.

(42 bin mevcutlu 3. Ordumuzun 23 bini burada donarak şehit olmuş, 7 bini esir düşmüştü. Enver Paşa, ilerleyen yıllarda bunun rövanşını almış, Kars, Ardahan, Batum'u Ruslardan geri aldığı gibi, Kafkasya'yı çiğnemek sûretiyle Bakü'yü de Rus, Ermeni ve İngilizlerden temizlemiştir.)

Çanakkale'ye gelen Enver Paşa boğazı geçmek isteyen düşmanlar için cehennemi bir hazırlığa başladı. Hazırlıklar bitmişti ki, İngilizlerin 28 Ocak 1915'te aldıkları karar gereği 19 Şubat'ta düşman taarruzu başladı. Birleşik filoda 49 İngiliz, 13 Fransız gemisi olmak üzere toplam 62 gemi bulunuyordu. Lojistik gemileriyle sayı 103'e ulaşıyordu.

Birleşik filonun komutanı İngiliz Amirali Carden'in hedefinde, önce boğaz giriş tabyalarının susturulması ve boğaz içerisinde Kepez'e kadar olan iç savunmanın çökertilmesi, sonra boğazın dar kesimindeki tabyaların susturulması ve mayınların temizlenmesi, ardından da boğazın en dar kesimine egemen olan savunma düzenlerinin çökertilmesi ve finaldeyse Marmara'ya giriş vardı.

Birleşik filo gemilerinin saat 9.51'den itibaren boğaz giriş tabyalarının bombardımanıyla 18 Mart 1915'e kadar sürecek olan savaş başlamış oldu. Düşman gemileri ateşi kesmesen yaptıkları hamlelerle saat 14.00'te 7 kilometreye kadar sokuldular. Bu arada gemilerinden biri Orhaniye bataryasından isabetler aldı.

17.30'a kadar yapılan atışlarda Türk siperlerinde derin çukurlar açılmış olsa da bol cephane harcadıktan hâlde giriş tabyaları üzerinde tam etkili olamayarak geri çekildiler.

Başarısız ilk saldırıdan sonra 25 Şubat'ta İngiliz gemileri yeniden boğaza yüklendiler. Ancak; Kumkale, Seddülbahir, Ertuğrul, Orhaniye bataryaları ateş açarak düşman gemilerini 7-8 km. uzakta tutmayı başarıyordu. Bu nedenle düşman ağırlıklı olarak Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarını hedef aldı.

Bu tabyalarımıza saat 10.00'da başlattığı ateş 17.30'a kadar sürdü. Ertuğrul tabyamız destan yazarak yoğun ateş altında doldurulması çok güç olan iki topla, iki saatte 70 mermi atarak düşmanı yıldırdı. 14 km mesafeden atılan yüzlerce mermi altında kalan Seddülbahir, Kumkale tabyalarımızda sonuna kadar görevlerini başarıyla yaptılar.

Ertesi günden itibaren düşman saldırının şiddetini artırmaya başladı. Gündüz dev zırhlı gemileriyle mevzilerimizi dövüyorlar, gece tarama gemileriyle mayın topluyorlardı. 4 projektör ışığı ile yaptığımız atışlarla gemileri tâciz ediyorduk.

Tabyalarımız günlerce dövüldü. Şehit sayımız günden güne artıyordu. Mevzilerimiz birer birer susturuluyordu. Ancak boğazı karşıdan karşıya kesen mayın ve torpido hatlarımız etkili olamıyordu. İşin başından beri durumu gözlemleyen Enver Paşa, peş peşe boğaza giren düşman gemilerinin cephanelerini mevzilerimize boşalttıktan sonra boğazın Anadolu yakasında yer alan geniş Erenköy koyundan manevra yaparak döndüklerini ve kendilerinden sonra gelen gemilere yol açtıklarını fark eder.

Derhal bu koyun mayınlamasını emreder. Ancak mayın hattının diğerleri gibi karşıdan karşıya değil, bilakis kıyıya paralel olmasını ister. Elde kalan son 26 torpil, Selanik gemisiyle İstanbul'dan Çanakkale'ye getirilir ve Nusret mayın gemisinin güvertesine yüklenir.

Daha birkaç gün önce Nusret 53 mayını Çimenlik Kalesi ile Değirmenburnu arasına başarıyla dökmüştü. Hatta bu mayınlar, mayın azlığı nedeniyle İzmir civarında Köstenağzı'nda batırılan mayın yüklü bir Fransız gemisinden çıkartılan, diğer bir kısmı ise, Rusların Yavuz ve Midilli'yi batırabilmek için, Karadeniz'e, İstanbul Boğazı'na doğru bıraktıkları ve akıntı ile boğaza doğru sürüklenen ve oradan toplanan mayınlardı.

360 tonluk bu mütevazı tekne Nusret, bu yeni görevi için 7 Mart'ı 8 Mart'a bağlayan gece yarısı demir alır. Gecenin karanlığında bütün ışıklarını kapatıp yola çıkar. Devriyeye çıkmış düşman gemilerinin projektörleri arasından geçer, yeni mayın hattının hazırlanacağı noktaya gelir. Büyük bir sessizlik içinde eldeki son eski tip 26 mayını önceden belirlenen rota doğrultusunda suya yerleştirir. Ancak dönüşe geçildiğinde, Nusret'in Komutanı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey'in kalbi o heyecana dayanamaz ruhunu teslim eder.