Cumhurbaşkanı seçildiği 1992'nin Haziran'ında ilk ziyaretini yaptığı Türkiye'de İstanbul'a da gelmiş, "Bozkurt'lar bana yeter" dediği için kaldığı Çırağan Kempinski Otel'de kapısında nöbet tuttuğumuz Azerbaycan'ın Cumhurbaşkanı Ebulfeyz Elçibey, ertesi sabah odasına aldığı bizlere Karacaahmet ve Polonezköy'e gitmek istediğini belirterek yerlerini sormuştu.
İkisinin de Anadolu yakasında olduğunu belirtmemiz üzerine, "Çıkalım, ancak fazla kalabalık olmasın. Önce Karacaahmet Kabristanına gidelim zirâ Zeki Velidi Togan büyüğümüzü ziyaret edeceğiz" dedikten sonra birkaç araba yola koyulduk.
Karacaahmet Kabristanına geldiğimizde Zeki Velidi Togan'ın kabrinin yerini sordu. Bilmediğimizi ama kabristan görevlilerinden hemen öğrenebileceğimizi söyledik. Bu kez de şaşkınlık ve telaşla yanıbaşımıza koşup gelen görevlilere aynı soruyu yöneltti. Mezarlık şefi olduğunu söyleyen arkadaş, "Efendim ada-paftasını biliyorsanız hemen gösterelim. Eğer bilmiyorsanız vefât tarihini söylerseniz kayıtlardan derhal buluruz" der demez Elçibey bir çırpıda 26 Temmuz 1970 diye sitemli bir ses tonuyla gürledi.
Cumhurbaşkanı Elçibey'in sitemi; ne bizlerin, ne de mezarlık görevlilerinin Zeki Velidi Togan'ın kabrinin yerini bilemeyişimize ve en önemlisi kayıtsızlığımızaydı elbette. Şefin odasında geniş kanatlı defterler açıldı kayıtlara bakıldı sonra da görevliler önde biz arkada kabristan içerisinde ilerlemeye başladık.
Bir müddet sonra görevliler iki mezar arasında dar bir boşluğu göstererek, "Efendim kayıtlara göre kabir burası ancak taşı yok, kabir yapılmamış veya yıkılmış" dediklerinde Elçibey'in üzüntüsü bir kez daha artmış, yine de ellerini kaldırarak Fatihasını okumuştu. Arabalara binmeden öncede bizlere dönerek, "Ne olur onun kabrini yaptırın parasını ben göndereceğim" diyerek iç geçirmişti.
Bu ziyaretten kısa süre sonra Zeki Velidi Togan'ın kabrini yaptırmak için harekete geçtiğimizde bu büyük insanın aslında yapılı çok güzel bir kabrinin olduğunu öğrenmiştik. Bir kabiri bulamayarak yerini gösteremeyen görevliler, kayıtları yeniden incelediklerinde Zeki Velidi Togan'ın kabrinin gerçek yerini bulmuşlardı. Ancak, yüce Türk Milleti ve onun asil tarihi konusunda Rahmetli Elçibey'in fikirlerini şekillendiren en önemli isimlerden birisi olan Zeki Velidi Togan'ı Cumhurbaşkanı sıfatıyla Elçibey ziyaret edememişti.
İşte bu ziyaretten sonra bizim de ilgimizi çektiği için hakkında araştırma yaptığımız Zeki Velidi Togan, 10 Aralık 1890 yılında şimdiki Rusya Federasyonu Başkurdistan Cumhuriyeti topraklarında başkent Ufa'nın 170 km. güneyinde bulunan İşimbay kazasının (Kuzyanova) Küzen köyünde doğdu. Başkurt, Türk tarihçi, Türkolog, Başkurt bağımsızlık hareketi önderi ve Başkurdistan Hükümet Başkanı Zeki Velidi Togan'ın asıl adı Ahmet Zeki'dir. Rusya'da iken Validov soyadını kullanmış, Türkiye'ye geldikten sonra Togan soyadını almıştır. "Togan" sözcüğü "doğan" sözcüğünün Başkurtça şeklidir.
Arapçayı babası Ahmetşah Bey'den, Farsçayı annesi Ümmülhayat Hanımdan öğrendi. Yetmedi, dayısının medresesine giderek Arap edebiyatı dersleri aldı. Eğitimini Kazan'daki Kasımiye Medresesi'nde tamamladı. Bu arada Rusça öğrenmeye de başlamıştı. Mensubu bulunduğu Başkurt toplumunun meselelerine eğilirken diğer yandan Türk tarihiyle ilgilendi. İyi bir ilim adamı oldu.
Ancak o, bolşevikler tarafından işgâl edilmiş topraklarının İstiklâli için siyasete girmek zorunda kaldı. "Türk, ekmeksiz yapar, yurtsuz yapamaz" prensibiyle bağımsızlık mücâdelesinin meşalesini yaktı. Başkurdistan'ın bağımsızlık mücadelesi evvela Çarlık Rusya'ya karşı başlamıştı. Fakat 1917 yılında Kızılordu ile Çar Orduları arasında patlak veren iç savaş dolayısıyla Türkler iki cephede birden savaşmaya mecbur kalmıştı.
Fakat kurnaz Lenin Kızılordu adına Türklerin reddedemeyeceği bir teklif ile çıkageldi ve yazılı bir anlaşma yapıldı. Anlaşmanın en can alıcı maddesi hepimizin de 12 Eylül 1980 öncesinden âşina olduğumuz bütün sol fraksiyoların kullandığı tamamen aldatmacaya yönelik "Halklara Özgürlük" ibâresinin de yer aldığı sonuncu maddeydi. Bu maddeye göre eğer savaş kazanılır da Çarlık yıkılırsa kendileri de İstiklâllerine kavuşacaktı.
Bunun kocaman bir yalan vaadinden başka bir şey olmadığını ancak Kızılorduyu destekledikten sonra başlarına gelen kızıl komünist rejim tarafından esâret altına alınarak inim inim inlemeye başladıklarında anladılar. Bunu ilk anlayanların başında Zeki Velidi Togan gelmişti. Bu ihanet, Zeki Velidi Togan'ın hayatının sonuna kadar sürecek çalışmaların başlamasına da sebep oldu.
Kendi halkının geleceğinin kendileri tarafından belirlenmesi gerekliliğine inanan Zeki Velidi Togan komünist Bolşeviklerin keskin muhalefetine rağmen, 29 Kasım 1917'de Muhtar Başkurt Cumhuriyetini ilân etti ve lağv edildiği 23 Mart 1919'a kadar başkanlığını yaptı. Bunun için sürekli hareket halinde oldu, toplantılar yaptı. Başkurdistan Cumhuriyetini kurmakla kalmadı, 1918 Eylül'ünde Ufa'nın yaklaşık 400 km. güneyindeki Orenburg'a geçerek, başta 1926'da İstanbul'da buluşacakları Mustafa Çokay(oğlu) olmak üzere Alihan Bökeyhanov, Ahmet Baytursunov ve Mir Yakup Duvlatov gibi Kazak Alaş Millî Hareketi'nin liderleri ile yaptığı toplantıda "Doğu Rusya Muhtar Müslüman Ülkeler Federasyonunun" kurulmasına ön ayak oldu.
Başkurdistan Cumhuriyeti silah zoruyla Sovyet Rusyası tarafından lağv edilince dur durak bilmediği seyahatlerine başladı. Seyahatlerinde; Arapça, Rusça, Farsça ile Almancanın yanısıra bütün Türk lehçelerini Türk folkloru ve Türk tarihini çok iyi bilen Abdülkadir İnan da hep yanında oldu. Zeki Velidi Togan önce Bakü'ye giderek araştırmacı özelliği ile şehri sokak sokak gezer, bütün müzeleri ziyaret eder. Buradan Kongrat'a (Konurad) geçer ve Hoca Ahmed Yesevî Hazretlerinin Halifelerinden Şeyh Hâkim Ata Bakırgan'ın türbesini ziyaret eder.
Oradan yine vakit kaybetmeden Özbekistan dâhilinde bulunan Çimbay'a geçer. Başkurdistan için İstiklâl çareleri aramak için geldiği Çimbay'da Halk şairi Nureddin'le buluşur. Oradan da geldiği Harezm bölgesindeki Hive'de kendisini tekrar ilmin içerisinde bulur. Yaptığı çalışmalar ileride değerli eserler olarak gelecek nesillerin aydınlanmasına vesile olacaktır. Böylece 1920 yılında geldiği henüz işgâl edilmemiş Türk topraklarında yâni Türkistan'da mücâdelesine devam ederken, ilmî çalışmaları da ihmal etmez. Her türlü çalışmanın içerisinde olmayı başarır. Ziyaret ettiği Buhara ve Horasan'da da bu durum değişmez.
Zâten Zeki Velidi Togan mizacı gereği politikaya adımını attığı ilk andan itibaren olayların tam ortasında yerini almıştı. Bu süreç içerisinde yeri geldi; Lenin'le Stalin'le, Troçki ile görüştü, yeri geldi Türkistan'ın bağımsızlığını gerçekleştirmek, Turan'ı kurmak isteyen bunun için "Basmacı Hareketini" organize eden Enver Paşa ile tanıştı ve yakın iş birliğinde bulundu.
Ayrıca Zeki Velidi Togan, Başkurdistan hayalinin başarıya ulaşıp ulaşamamasından ziyâde verilen mücadelenin sonraki nesillere aktarılmasının gerekli olduğunu biliyordu. Bunun için, gerektiğinde bir ordu komutanı sıfatıyla vatanın her karış toprağına ayak basarak soydaşlarına başlattığı hareketin amaçlarını anlattı. Tarihe not düştü.
1923'te İran'a geçti. Meşhed'deki kütüphanede o zamana kadar ortaya çıkmamış olan, Türk anneden olma Abbâsi Halifesi Muktedir Billâh tarafından İdil Türklerinin (Bulgar Türkleri) hükümdarı Almış Hân'a elçi olarak gönderilen İbn-i Fadlan'ın Seyahatnâme'sini buldu. Zeki Velidi Togan'ın İbn-i Fadlan üzerinde yaptığı çalışmalarla biz bu ünlü seyyah hakkında bilgi sahibi olduk.
İran'da iken o dönemde İran yönetiminde bulunan Rıza Han'a Sovyet tehdidine karşı hazırladığı tafsilatlı bir mektup (rapor) sundu. Meydana gelebilecek bir Şiî ve Sünnî çatışmasına karşı Sovyet tehdidini göz ardı etmemesi tavsiyesinde bulunur.
Meşhed'den sonra Herat'a geçti. Burada Türk tarihi açısından çok önemli bir keşifte buldu. Türk şiirinin en önde gelen isimlerinden Ali Şir Nevâi'nin türbesinin yerini tespit etti. Yetmedi, Herat'ta bulunan sayısız mezar taşının dönemsel özelliklerinin tasnifini yaptı.
Kabil'e geçtiğinde ise ilk durak yeri Türkiye'nin Kâbil'deki büyükelçisi meşhûr Medine Müdafaasını yapan Fahrettin Paşa oldu. Hindistan'a uğramadan edemedi ve beş hafta kaldığı Hindistan'da (Henüz Pakistan yoktur) İkbâl'in eserlerinden oldukça etkilendi.

172