Vefât yıldönümünde Mehmed Emin Resulzâde (6 Mart 1955) Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucusu "Yükselen Bayrak bir daha inmez"
HALİT KANAK
Bu sözler 28 Mayıs 1918'de kurulan bağımsız Türk Devleti Azerbaycan'ın ilk cumhurbaşkanı Mehmed Emin Resulzâde'ye ait.
Kurduğu Devlet; Rus, Ermeni ve İngilizler tarafından işgâl altındaydı ve Bakü'nün idâresi Stephane Şaumyan'a teslim edilmişti.
Mehmed Emin Resulzâde yardım için bir heyet hazırlayarak İstanbul'a Müslümanların Hâlifesi Sultân Mehmed Reşâd'a gönderdi. Nağı Şeyhzamanlı başkanlığındaki heyeti dinleyen Sultân Reşâd derhal Başkomutan Vekili ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa'yı çağırarak, Bakü'nün düşmandan temizlenmesi ve Cumhurbaşkanı Mehmed Emin Resulzâde'nin makâmına oturtulması direktifini verdi. "Emredersiniz Hünkârım" diyen Enver Paşa hemen harekete geçerek kardeşi Nuri Paşa'yı bu işle görevlendirdi ve kısa sürede kurulan Kafkas İslâm Ordusunun komutasını kendisine teslim etti.
Nuri Paşa 25 Mart'ta görev yerine doğru yola çıktıktan 27 gün sonra 22 Nisan 1918'de Enver Paşa'da Mehmed Emin Resulzâde başkanlığındaki Azerbaycan temsilcilerini Trabzon'da kabûl ederek stratejik planını paylaşır. (Enver Paşa bununla da kalmayacak Batum'un kurtuluşundan sonra Batum'a geçer bir cuma namazında halkla kucaklaşır.)
Nuri Paşa 25 Mayıs 1918'de Gence'ye gelerek sonradan Azerbaycan Cumhuriyeti'nin istihbaratından da sorumlu olacak olan Nağı Şeyhzamanlı'nın evine yerleşir. (Bizimde Gence'de başarılı Başkonsolosumuz Sayın Zeki Öztürk Beyefendinin candan ev sahipliği ve mihmandarlığında ziyaret ettiğimiz Nuri Paşa müzesi.)
Nuri Paşa, Nağı Bey'in evinde misafirken, o sıralarda 16 yaşında olan yeğeni ve meşhur edebiyatçı Selman Ahmedli, Nuri Paşa'yı görmeye geldi. Nuri Paşa ve ordusundan etkilenen Selman Ahmedli, bir şiir yazdı ve bu şiiri Nuri Paşa'nın huzurunda okudu. Nuri Paşa genç Selman'ı tebrik ederek onu alnından öptü.
"İstanbul'dan geldin Gence'ye doğru
Haydi, gâvurlara anlat bu zoru,
Gence'den Bakü'ye zaferdir yolu,
İleri, ileri er Paşam Nuru! (Nuri)."
Üç beyit ve bir de nakarattan oluşan şiiri duyan Azerbaycan'ın ünlü bestekârı Fikret Emirov'un babası meşhûr müzisyen Meşedi Cemil bu şiiri besteledi. Marş şeklinde bestelenen bu şiir, koro tarafından, Gence'den Bakü'ye hareket etmek için hazırlanan olan askerlerin önünde okundu.
Gence'de Türkiye- Azerbaycan kardeslik gecesi, Azerbaycan ilk ordu (Nuri Paşa ...Facebook T.C. Gence Başkonsolosluğu
(Azerbaycan, Sovyet Rus'ya tarafından işgâle uğrayınca marş yasaklanır, söyleyene ağır cezalar uygulanır. Selman Ahmedli sürgün ve baskıları göze alarak marşı çocuklarına öğretir. Sovyetlerin dağılmasıyla 1991'de bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan'da bir televizyon proğramına dâvet edilen Selman Ahmedli'nin oğlu Beşir Bey bu marşı canlı yayında okuyunca marş yeniden bayramlarda okunmaya başlar.)
Nuri Paşa buradan yola çıkmış, Göyçay, Salyan, Kürdemir ve Ağsu'dan düşmanı süpürmeye başlayarak Bakü Kapısına dayanmış ve bir bayram sabahı 15 Eylül'de Kurt Kapısından Bakü'ye coşkulu sevinç gösterileri arasında girerek Azerbaycan'ı baştan aşağı Rus-Ermeni ve İngilizlerden temizlemişti. (Böylece Enver Paşa'da söz verdiği gibi Sarıkamış'ın rövanşını Ruslardan almış oldu.)
Tezepîr Camii imamı Ahunt Ağa Alizâde'nin ricâsı üzerine büyük komutan Nuri Paşa kurtuluş hutbesini okumuştur. (Bu minber aynı camide ziyârete açıktır.)
Bakü Devlet Üniversitesinde tarihçi Prof. Anar İskenderli'nin dediği gibi "Kafkas İslam Ordusu Azerbaycan'a gelmeseydi 28 Mayıs 1918'de Tiflis'te ilan olunan bağımsızlık kâğıt üzerinde kalacaktı."
Ülke işgâlden kurtulmuş Mehmed Emin Resulzâde de hükümet merkezini Bakü'ye taşıyarak görevine burada devam etmişti. Ancak "Devlet" kurmak kolay olmadığı gibi, onu yaşatmakta bedel ödemeyi gerektiriyordu. Bir süre sonra Komünist Rusya kurduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğine, işgâl ederek topraklarına el koyduğu Azerbaycan'ı da kattı. Ancak unuttuğu bir şey vardı. Yükselen bayrak bir daha inmeyecekti.
Nitekim Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla dost ve kardeş ülke can Azerbaycan'ın 18 Ekim 1991 tarihinde Âli Meclisin oy birliği ile aldığı bağımsızlık kararından sonra 7 Haziran 1992 yılında yapılan seçimlerde "Turan'ın yolu bağımsız Azerbaycan'dan geçer" diyen Ebulfeyz Elçibey ikinci Cumhurbaşkanı olmuş, onu Haydar Aliyev ile İlham Aliyev takip etmişti. Yâni yükselen bayrak inmemiş, ebediyete kadar yeniden dalgalanmaya devam edecekti.
RESÛLZÂDE'NİN HAYATI VE MÜCÂDELESİ
Mehmed Emin Resûlzâde Bakü'ye 18 km. mesâfede bulunan Novhanı köyünde 31 Ocak 1884 tarihinde Ziynet Hanımdan dünyaya geldi. Babası Hacı Molla Ali Ekber din âlimiydi. Mehmed Emin henüz küçük yaşlardan itibâren babasından aldığı dinî terbiyeyle yetişti. Arapça ve Farsça öğrendi.
Bu arada İsmail Gaspıralı; asil Türk Milleti için gece gündüz çalışarak ortaya koyduğu usûl-ü cedîd eğitim sistemini geliştirmiş, Türkçe okuma-yazma öğretiminin yanı sıra aritmetik, hat, Kur'an ve İslâm İlmihâl derslerin yanında coğrafya, hayat bilgisi, matematik, tabiat bilgisi ve tarih gibi derslerinde müfredâtında yer aldığı okullar açmaya başlamıştı.
Bunun için değişik ülkelerin yanı sıra belli başlı Türk şehirlerini dolaştı, sistemi anlattı. Başlattığı bu hareket (cedidcilik) eğitim alan öğrenciler üzerinde başarılı olunca, Rusya içerisindeki TürkBölgelerinin büyük ilgisini çekti.
Böylece Kazan, Kafkasya ile Türkistan'ın uzak bölgelerinden öğretmenler ve mollalar Usûl-ü Cedîd'i tanımak için Kırım - Bahçesaray'a gitmeye başladılar. Aldıkları eğitimi yeni nesillere aktarmak için memleketlerine döndüklerinde açtıkları okulların sayısı 1894'lü yıllara gelindiğinde 100'ü bulmuştu. (Bu sayı 1914'te ise beş bine ulaşacaktır.)
İşte bu mekteplerden birisi de Bakü'de Rus-Müslüman Mektebi olarak 20 Ekim 1887'de Hbibbey Mahmudbeyov ile Sultan Mecid Kanizâde tarafından 35 öğrenci ile açıldı. Bu 35 öğrenciden birisi de Mehmed Emin Resulzâde idi. Mehmed Emin buradan başarıyla mezun olduktan sonra da Bakü Teknik Okulu'na devam etti. Gaspıralı İsmâil Bey'in önderlik ettiği usûl-i cedîd okulları ve eğitim hakkındaki görüşlerinden etkilenip, onun "Dilde, İş'te, fikirde birlik" diyerek önlerine koyduğu hedefler doğrultusunda millî meselelerle ciddi şekilde ilgilenmeye başladı.
Henüz 18 yaşında iken 1902 tarihinde Rus sömürgeciliğine karşı mücadele başlatarak Müslüman Gençlik Teşkilâtı'nı kurdu. Bu teşkilat Müslüman Demokratik Müsâvat Cemiyeti ismini alarak çalışmalarını sürdürdüyse de, 1904 yılı sonlarında bu teşkilatı, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin içerisinde "Müslüman Sosyal Demokrat Himmet teşkilâtı" adı altında faaliyete soktu. Bu teşkilâtın 6 sayı çıkarılan birde "Himmet" adlı yayın organı vardı ve gizlice teksir edilip dağıtılıyordu.
Diğer taraftan Resulzâde ekmeğini Bakü'de Rusça çıkartılan ve hâlen yayımlanan Kaspi Gazetesinde mürettiplik yaparak kazanıyordu. Zaman geçtikçe hem işini hem de yazdığı yazılarla kendisini geliştirdi. İlk yazısını, Türkçe yayımlanan "Şark-i Rus" gazetesinde 1903'ün 2 Mayıs'ında yazdı. İlerleyen yıllarda Füyûzât Dergisi ile İrşad ve Terakki gazeteleri başta olmak üzere Tekâmül'de o kapatılınca yerine çıkan Yoldaş'ta yazdı. Yazılarında hep millî konuları işledi, Türk Dünyası, Türkiye ve İran'da yaşayan (Güney Azerbaycan) Türklerin problemlerini dile getirdi.
Amcasının oğlu Mehemmedeli Resulzâde vasıtasıyla bu yıllarda Stalin'le tanıştı. Hatta yakalanırsa belki de kurşuna dizilecek olan Stalin'i saklayarak zindana atılmaktan kurtardı. (Bu onun ileride işine yarayacak aşağıda bahsedeceğimiz gibi Stalin başa geçince Mehmed Emin Resulzâdeyi zindandan kurtaracaktı.)
Mehmed Emin Resulzâde, ayrıca milli mücâdelenin gereği olarak sivil toplum kuruluşları Sefa, Necat, Edep Yurdu, Cem'iyyet-i Hayriyye gibi derneklerde görev aldı. Sömürgeci Ruslara karşı gösterilerde en ön safta yer aldığı gibi mitinglerin vazgeçilmez hatibiydi aynı zamanda. Petrol işçilerine bizzat yazdığı bildirileri elden dağıtacak kadar cesur yürekti.
Bunlarla da yetinmeyen Resulzâde, tamamen millî duygulara hitap eden "Karanlıkta Işıklar" ve "Nâgehan Belâ" isimli piyesleri yazdı, insanların uyanmasına vesile oldu. Tek düşüncesi Azerbaycan'ın ve diğer esir halkların Rusya içinde bağımsızlık, hiç değilse muhtariyet kazanması yönündeydi. Ancak işler istediği gibi gitmiyordu. Kendisi gibi düşünen aydınlar, yazar ve çizerler bir bir tutuklanmaya başlamıştı. Bu arada Himmet Teşkilatı kapatılmış kendisi de polis takibine alınmıştı.
Polis takibinden kurtulmak için İran'a gitti. Burada Türklerin başlatmış olduğu Meşrutiyet Hareketini desteklemek için çalıştı. 1910'da kurulan İran Demokrat Partisinin kurucuları arasında yer aldı. Bir taraftan da İran-ı Nev'de yazılar yazarken, Bakü'ye Terakki Gazetesine "İran Mektupları" adıyla yazılar gönderiyordu.
Öyle bir an geldi ki; Rusya'nın askerî müdahalesiyle İran Meşrutiyet Hareketi kanlı bir şekilde bastırıldı ve Resulzâde birlikte mücâdale ettiği arkadaşı Seyit Hasan Tağizâde ile birlikte 1911 Mayısında Rus hükümetinin baskısıyla sınır dışı edildi. Tek sığınak yeri olan İstanbul'a giden Resulzâde, Azerbaycan'dan ayrılmak zorunda kalan Ağaoğlu Ahmet ile buluştu.
Burada Kazan Türkleri'nden Yusuf Akçura ve büyük düşünür Ziya Gökalp'le tanıştı, Türk Ocaklarının çalışmalarına katıldı. Ziya Gökalp'ten çok etkilenmişti. Türk Yurdu ve Sırât-ı Müstakîm'de İran Türkleri hakkında yazılar yazmaya başladı. 1913'te Romanov Hânedanının çıkardığı genel afla Bakü'ye döndü. Vakit kaybetmeden Müsâvat Partisi'nin başına geçerek faaliyetlerine devam etti. Bir taraftan da dönemin en etkin gazetesi İkbal'de başyazar olarak yazmaya başladı.
Ertesi yıl, başyazarlığını yaptığı ve 3 sene boyunca yayın yapacak Müsâvat Partisi'nin sesi olan Açıksöz Gazetesini kurdu. Ziya Gökalp'ten esinlenerek "Türkleşmek, İslâmlaşmak, muasırlaşmak" ülküsünü savunan Resulzâde, ayrıca Rusya Türkleri'nin kendi mukadderatını kendilerinin belirlemesi gerektiği üzerinde duruyor, bunu Türkler arasında yaymaya çalışıyordu.