Vefât yıldönümünde İmâm Buhârî Hazretleri (31 Ağustos 870)

İmâm-ı Buhâri Hazretleri (k.s.) 19 Temmuz 810 yılında cuma günü Abbâsi Devleti sınırları içerisinde Merv Şehrine bağlı yerleşim merkezi Buhara'da doğdu. Abbâsi Halifesi Harun Reşid vefât edeli 15 ay 25 gün olmuştur. Ortalık güllük gülistanlıktır.

Mezhep İmâmlarından Enes bin Mâlik, Ahmet bin Hanbel, Muhammad Şâfii Hazretleri bu dönemde yaşadıkları gibi, İmâm Ebû Hanife Hazretleri'nin iki büyük talebesi İmâm Yusuf ile İmâm Muhammed de bu dönemde yaşamışlar.. Bağdat, Mekke, Medine, Kûfe, Basra, Şâm, Kâhire ilim merkezleri haline gelmiş, huzur iklimi bütün coğrafyaya hâkim olmuş, yaşanan zenginlik dolayısıyla zekâtları artırmış, bu da sosyal hayatı olumlu etkilemişti.

Dönemin âlimleri; 815'te vefât eden Câbir bin Hayyan, 830'da vefât eden Abdülhamid ibni Türk gibi ilim insanları; Fudayl bin İyaz gibi, Behlül Dânâ gibi, İbrâhim Ethem gibi, Şeybân-ı Râi, Şiblî, Serî es-Sakâti, Mâ'ruf'i Kerhî gibi Allah Dostları İslâm Beldelerinde insanların maddi-mânevî gelişmesini sağlamışlardı.

İşte böyle bir iklimde hadis ilminin zirvesine çıkacak ve bu konudaki boşluğu doldurmak üzere dünyaya teşrif eden Buhârî'nin ismini ailesi Muhammed koyar. Çok küçük yaşlarda babası İsmâil'i kaybeden Buhârî, annesi tarafından yetiştirilir. Ancak küçük Muhammed küçük yaşlarda gözlerinden rahatsızlanır ve göremez olur. Bu durum oğlunun iyi bir eğitim almasını isteyen annesini endişelendirmektedir. Tedâvisi için çok çalışsa da netice alamaz. Her gece kalktığı teheccüt namazından sabah namazına kadar secdede duâ eder.

Bir gece rüyâsında İbrâhim aleyhisselâmı görüp duâ ister. İbrâhim aleyhisselâm ona; "Üzülme, Allahü teâlâ oğlunun gözlerini geri verecek" diye müjdeler. Sabah olunca geleceğin İmâm Buhârî'sinin gözleri tekrar görmeye başlar. Bunun üzerine küçük Muhammed bütün gayretini ilme verir.

Çok geçmeden, "İlmi isteyene veririm" ilâhi emri tecelli eder. Muhammed henüz 7-9 yaşlarında iken Kur'an-ı ezberler, iyi derecede Arapça'yı öğrenir. 10 yaşına geldiğinde kendini "Küttab" ismi verilen eğitim kurumunda bulur. (Emevîler döneminde yaygın olan Küttab'lar, Buhârinin yaşadığı Abbâsîler döneminde de etkindir. Küttab'lar ihtiyaca göre hemen her mahallede bir iki tane bulunurdu. Camilere bitişik olan bu okullarda okuma-yazma ve gramer gibi dersler okutulduğu gibi farklı İslâmî dersler de 'okutulur ve Kur'an'ı ezber gibi bâzı dersler camide yapılırdı. Küttâblarda belli bir yaş sınırlaması olmadığından çoğunlukla değişik yaş gruplarındaki öğrenciler aynı sınıfta, bazan da yaşlarına göre sınıflara ayrılarak ders görürlerdi.)

Muhammed burada hadis derslerine ağırlık verir. Bunda tabiiki babasından kalan hadis kitaplarının rolü büyüktür. Rahlesine diz çöktüğü hadis hocalarının başında Muhammed b. Selâm el-Bîkendî ile Abdullah b. Muhammed el-Müsnedî gibi Buhâralı muhaddisler vardır. Çok sevdiği hocalarından hadis öğrenmeye başlar. Çok güçlü bir zekâ ve hafızaya sahip olan Buhârî, henüz 15'ine girmeden 70.000 hadis ezberlemiştir bile.

İmâm Buhârî, 825 yılında annesi ve ağabeyi Ahmed ile Hac vazifesi için Hicaz'a gider. Hac sonrası ise ilim öğrenme isteği ile ailesinden izin alıp Mekke'de kalır ve o burada Mekke'nin ünlü hocalarının hadis derslerine devam eder. Okudukça öğrenir, öğrendikçe şevki artar daha fazla öğrenme ihtiyacıyla yollara düşer. Önce Medine'ye daha sonra da sırasıyla Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbur, Belh, Merv, Askalan, Şam, Hums, Rey gibi ilim merkezlerini dolaşır.

Buralardan elde ettiği Hadis-i Şerif'leri derlediğinde, bizzat kendilerinden hadis yazdığı muhaddislerin sayısının yüzlerceye ulaştığını görür. Yetmez, defalarca Bağdat'a giderek Hanbelî mezhebinin imâmı büyük âlim, muhaddis Ahmed b. Hanbel Hazretleri ile görüşüp ondan istifade eder. Ancak o bununla da yetinmez.

Bir kere ilim aşkıyla tutuşmuştur. İmam Şâfiî'nin talebelerinden soyu Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) ile büyük dedeleri Kusay'da birleşen Humeydî Mekkî'den bu kez de fıkıh tahsilini tamamlar. Bu arada İmam Buhârî 200 binden fazla Hadis-i Şerif'i barındıran çok geniş bir kütüphaneye sahip olmuştur. Hocası Humeydî zâten hadis konusunda bir meselede muhaddislerden biriyle anlaşmazlığa düşünce o sıralar henüz on sekiz yaşında bulunan talebesi Buhâri'yi hakem tayin ederdi.

Bu şekilde pek çok âlimden eğitim aldıktan sonra Kâhire'den Semerkand'a, Şâm'dan Buhara'ya kadar tanınmış ilim merkezlerinde, hadis, fıkıh dersleri verir. Ünü o kadar çok yayılır ki, İslâm coğrafyasının her tarafından gelen binlerce talebeye hadis dersleri verir. Firebrî, İmam Müslim, Tirmizî, Ebû Hâtim, Ebû Zür'a er-Râzî, Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Sâlih Cezere, İbn Huzeyme gibi muhaddisler en önemli talebeleri arasındadır. Ona talebe olma şerefine nâil olmuş talebeleri, yakından tanıdıkları hocalarını öve öve bitiremezler. Hatta İbn Huzeyme, "Şu gök kubbenin altında Resulullah'ın hadislerini Buhâri'den daha iyi bilen, anlayan ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim" diyecektir..

Çünkü o; bir taraftan yazıyor, bir taraftan da yazdığını hafızasına nakşediyordu. Birgün Bağdat'a geldiğinde muhaddisler tarafından imtihana çekildi. Bu imtihanda muhaddisler yüz kadar hadisin senet ve metinlerini karıştırarak Buhari'ye vermişler ve düzeltmesini istemişlerdi. Buhari ustaca karıştırılmış hadis metin ve senetlerini yine ustaca eşleştirmeyi başarmış, kimsenin aklında en ufak bir şüphe bırakmamıştı. (Sened: Hadisin ilk râvisi (rivâyet eden) ile son râvisi arasındaki tüm râvilerin oluşturduğu zincir'dir. Hadisin senedi denildiğinde, hadisi rivâyet eden tüm râvilerin isimlerinin sayılması anlaşılır.) Hangi hadis'in râvileri (rivâyet eden) kimlerdir yerli yerine koymuştu.

İmam Buhârî'nin hadis ilmine hizmetleriyle tanınan en önemli şahsiyetler arasında gelmesinin sebebi, sahih hadisleri bir araya getirip kitaplaştırmış olmasıydı. Böylece bütün İslâm Âleminin Kur'an-ı Kerim'den sonra en güvenilir İslâmî kaynağı olarak bilinen 600 bin Hadis-i Şerif arasından 16 yılda hazırladığı 7.275 sahih Hadis-i Şerif'i bünyesinde barındıran Sahih-i Buhari (Câmii Buhârî) ortaya çıkmış oldu. Dünyaca ünlü bu kaynak eserinin her bir bölümünü yazmadan önce çok titizlik gösterir, her defasında gusül abdesti alarak 2 rekât namaz kılardı.

Birinden hadis yazarken de aynı titizlikle onun yaşayışını, dinine bağlılığını, bid'atle ilgisi olup olmadığını ismini, künyesini, soyunu ve hadisi nasıl öğrendiğini mutlaka sorar, aldığı cevaplara göre eğer o kişiyi yeterli bulursa ondan hadis rivayet ederdi.