Vefât yıldönümünde Abbâsî Halifesi Harun Reşid ve dönemindeki gelişmeler (24 Mart 809)

Özel olarak yaptırdığı mühründe "El-Âzâmetü ve'l-Kudretü lillah" (Büyüklük ve kudret Allah'ındır) yazan Harun Reşid 23 yaşında Halife olduğunda ilk yaptığı işlerden birincisi Hocası Yahya Bermekî'yi oğullarıyla birlikte geniş yetkilerle vezir yapması, ikincisi ise zamanında babası Mehdi Billah'ın veliaht olmasına katkı sağlayan Horasan Askerlerine vefâ örneği olarak sarayının muhafızlığını Türklere emânet etmesi olmuştu.

Henüz küçük yaşlarından itibaren sarayda Kur'an, İslâm Tarihi, şiir, hukuk konularında iyi bir eğitim gören Harun, ayrıca Medine-i Münevvere'de İmâm Mâlik'ten hadis ve fıkıh dersleri aldı. İlki 18, diğeri 19 yaşlarında iken Bizans'a karşı düzenlenen iki seferde Kadıköy'e kadar geldikleri orduyu başarıyla sevk ve idâre etmiş, birde Bizans'ı vergiye bağlayınca babası Halife Mehdi Billah tarafından "Reşid" lakâbı verilmişti..

Babası bununla kalmadı Harun Reşid'i Ağabeyi Musa El-Hâdi'den sonra veliaht tayin etti. Bu da yetmedi Suriye, Mısır, Tunus ve Azerbaycan'ın yönetimi kendisine verildi. Bu görevde iken cömertliği ve âdil oluşuyla dikkat çekti.

Babasının 4 Ağustos 785 yılında vefât etmesi üzerine Ağabeyi Hâdi'ye biat etti. Ancak kısa bir süre sonra Ağabeyi, ergenliğe dâhi ulaşamamış kendi oğlu Câfer'i veliaht yaptığını duyurdu. Bu duruma şiddetle karşı çıkan Harun Reşid, Halife Ağabeyi tarafından zindana attırıldı.

Fakat çok geçmeden Halife anlaşılmayan ve kimsenin çözemediği bir şekilde öldü. Bunun üzerine hem halkın gözünde, hem de devlet yöneticilerinin nezdinde resmî veliaht olan Harun Reşid 14 Eylül 786'da Hazreti Yusuf gibi zindandan çıkartılarak 5. Abbasi Halifesi olarak 23 yıl görev yapacağı devlet yönetimine getirildi.

Harun Reşid'in babası 7 Ekim 775 yılında Bağdat'ta tahta çıkan Halife Mehdi Billah, annesi Hayzüran bint Ata'dır. Harun Reşid aynı zamanda Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz'in Amcaları Hz. Abbas'ında (r.a.) yedinci göbekten torunudur.

Annesi Hayzüran bint Ata 20 Kasım 789'daki ölümüne kadar devlet yönetiminde etkin biri olarak tarihe geçti. Kocasının vefâtından sonra da oğulları arasındaki dengeyi gözetmiş, Musa Hâdi'den Harun Reşide geçen hükümdarlığı dizayn ederek devlet içerisindeki dalgalanmaları önlemişti.

Hayzüran Hanımefendi; yetimleri bulup evlendirmesiyle, yoksulları sevindirmesiyle, hayırseverliğiyle halk arasında sevilirdi. Vefât ettiği sene hac için gittiği Mekke'de Hz. Peygamber'in (s.a.v,) doğduğu evi tamir ettirerek mescide çevirmişti. Bağdat'ta Kureyş Kabristanına defnedildi. Cenâze namazını oğlu Harun Reşit bizzat kıldırmıştı.

DÖNEMİNDEKİ GELİŞMELER

Harun Reşid döneminde Abbasi Devleti tarihinin en geniş sınırlarına ulaştı. Bunda elbette kendi döneminde yaşayan büyük İslâm Âlimlerinin toplum üzerinde verdiği güven önemli olmuştu.

Mezhep İmâmlarından Enes bin Mâlik, Ahmet bin Hanbel, Muhammad Şâfii, İmâm Ebû Hanife Hazretleri'nin iki büyük talebesi İmâm Yusuf, İmâm Muhammed bu dönemde yaşamışlar Bağdat, Mekke, Medine, Kûfe, Basra, Şâm, Kâhire ilim merkezleri haline gelmiş, huzur iklimi bütün coğrafyaya hâkim olduğu gibi, yaşanan zenginlik zekâtları artırmış, bu da sosyal hayatı olumlu etkilemişti.

Dönemin âlimleri; 815'te vefât eden Câbir bin Hayyan, 830'da vefât eden Abdülhamid ibni Türk, 796'da vefât eden Muhammed bin Fezâri gibi ilim insanları; Fudayl bin İyaz gibi, Behlül Dânâ gibi, ibrâhim Ethem gibi, Şeybân-ı Râi, Şiblî, Serî es-Sakâti, Mâ'ruf'i Kerhî gibi Allah Dostları İslâm Beldelerinde insanların maddi-mânevî gelişmesini sağlamışlardı.

Gönülleri fetheden bu Allah Dostlarından Bağdat'ta Dicle kenarında Şunuziyye kabristanlığında medfûn bulunan Behlül Dânâ Hazretleri'nin menkıbeleri hâlen günümüzde anlatılmaktadır.

Gönüllerin fethedilmesinin yanı sıra, coğrafi fetihlerde devam ediyordu. Harun Reşid, göreve gelir gelmez öncelikle Bizans'la olan mücâdelesinde üstünlüğü kaybetmemesi için Hatay, Maraş, Malatya hattındaki kaleleri müstahkem hâle getirdi. Böylece bu bölgelerde netice alamayacağını anlayan Bizanslıların Tarsus üzerine yürüyeceği istihbaratını alınca da 787 yılında Tarsus'a bir ordu göndererek komutanları Herseme bin A'yem'e savunmayı güçlendirmek için gerekli tahkimatların yapılması emrini verdi.

Yetmedi sahillerin güvence altına alınması içinde güçlü bir donanma yaptırdı ve bu donanmayla 790 yılında hem Kıbrıs'ı, hem Girit'i vurduğu gibi, Antalya önlerinde Bizans Donanmasını darmadağın ederek komutanlarını esir aldı.

Sınır bölgelerinin güvenliğini pekiştirmek için de gittikçe büyüyen Halep'in 30 km. doğusundaki tarihi Kınnesrîn'i, merkezi Münbiç olmak üzere Avâsım adıyla müstakil bir bölge haline getirdi. Ayrıca bu bölgeye yakın bir komuta merkezi olsun diyerek 796 yılında Bağdat'ın 700 km. kuzey batısındaki Rakka'ya bir devlet sarayı yaptırdı. Oğlu birinci veliaht Emin'i Bağdat'ta vekil bırakarak bir müddet ülkeyi buradan yönetti.

Bu da yetmedi 802 yılında yönetime gelen yeni Bizans İmparatoru 1. Nikephoros Abbasiler'e vergi ödemeyi bırakınca 803 yılında Bizans'ın üzerine yeni seferler düzenledi. Ereğli, Konya ve Niğde'yi ele geçirerek Ankara kapılarına dayandığında sulh isteyen Bizans İmparatoru Nikephoros ve oğlu Stavrakios'u ayrı ayrı vergiye bağlar.

Zâten Harun Reşid dönemi Abbâsîler'in en zengin dönemidir ve bu dönemde beytülmâle giren senelik gelirin 7500 kıntar civarında olduğu (Kıntar sığır derisinden yapılan ve ölçü birimi olarak kullanılan içine altın-gümüş konulan tulum) yâni yaklaşık 268 ton altın değerini bulduğu söylenir. Ülkenin zenginliği öyle bir boyuta gelmiştir ki; bütün dünyada anlatılan "Binbir Gece Masalları"nın çoğu Bağdat'ta ve Harun Reşid'in çevresindeki yaşanan olaylardan oluşmaktadır.

Başkent Bağdat milyona varan nüfusuyla göz kamaştıran bir şehir olmuştur. Dicle nehrinin iki yakasına Harun Reşid'in dedesi Halife Mansur tarafından kurulmuş olan Bağdat, devlet yönetiminde öne çıkan Bermekiler ve şehrin ileri gelenlerine ait pek çok saray ve köşklerle dünyanın en güzel şehirlerinden biri haline gelmiştir.

Temelden 9 m. yükselen duvar üzerine tuğladan yapılmış surlarla çevrili şehirde Dârülhilâfe denen saray ve müştemilatı ayrı bir güzellikteydi. Sarayın yanında yine Mansûr'un yaptırdığı bir cami ve bunların etrafında "Divân" denilen devlet daireleri vardı. Bunlar; Halife adına yazılacak mektup ve fermanlarıın kaleme alındığı Divân-ı Resâil, posta teşkilâtının yönetildiği Divanü'l-Berîd, Maliye ve hesap işlerinin yürütüldüğü Divânü'l-Harac, din ve diyânet işlerinin yürütüldüğü Divânü'l-Kadı, polis teşkilâtını bünyesinde barındıran Divânü'l Şurta, askerî teşkilâta bakan Divânü'I Ceyş vs. gibi devlet daireleriydi. Harun Reşid'in Ağabeyi Mehdî Halife olunca hilâfet sarayını Dicle'nin doğu sahilindeki Rusâfe'ye taşıdı ve zamanının büyük bir kısmını Îsâbâd'daki sarayında geçirdi. Burası aynı zamanda halifeliğin idarî merkeziydi.

O dönemin ünlü aileleri de bu bölgede büyük köşkler yaptırdılar ki bunların en meşhuru, Yahya Bermekî'nin oğlu Ca'fer el-Bermekî'nin Muallâ Kanalı'nın güneyinde yaptırdığı saraydı. Harun Reşid'in Ağabeyi Musa Hâdi kısa halifeliği döneminde burada kaldıysa da, onun ölümünden sonra Hârûn Reşid Bağdat'ın batı yakasındaki Huld Sarayı'nda yaşadı.

Ayrıca; Kasrü'l-firdevs, Kasrü'l-Hasenî, Kasrü't-tâcî ve Kasrü's-Süreyyâ'dan oluşan dört köşk vardı ki bunların hepsine "Harîmü'l-hilâfe" deniliyordu ve Halife ile aile efrâdının yaşadığı yerlerdi. Hârûnürreşîd'in ölümünden sonra oğulları Emîn ile Me'mûn arasında başlayan iktidar mücadelesinde inşa edilen sarayların bir kısmı tahrip olmuşsa da, akabinde şehrin doğu kısmının üçte birini kaplayan Dârülhilâfe'de halifenin ed-Dârü'l-azîze denilen sarayından başka köşkler, camiler, çarşılar, hayvanat bahçesi ve parklar yapıldı.

Yine Harun Reşid döneminde başlayan Abbasi-Türk Dünyası ilişkileri ileri safhalara ulaştığında Abbasi Devleti sadece Türklerden oluşan ordular kurdu. Bu, ileride Harun Reşid'in Türk Hanımı Meride'den olma üçüncü oğlu Halife Mutasım zamanında (836 yılında) sadece Türk Askerlerinin ikâmeti için Bağdat'ın kuzey batısında Samarra şehri kurulur. Halife Mutasım kendisinin de doğduğu Huld Sarayı ile birlikte başkenti de buraya taşır. Minaresine at ile çıkılabilen "Ulu Camii" buradadır.

Devleti kurumlarıyla çok iyi işleyen bir hale getiren Harun Reşid, ayrıca gayr-i müslimlerin menfaatlerini korumakla görevli birde daire oluşturur. Ayrıca din ve diyânet işlerini geliştirerek, Baş Kadı'lık şeklinde ifâde edilen Kadılkudatlık müessesesini kurar ve ilk olarak Ebu Hanife'nin en iyi talebelerinden Ebu Yusuf'u bu makama getirir. Ebu Yusuf'la beraber Hanefi mezhebi İslâm Dünyasında önemli gelişmeler sağlar. İmam Ebû Yûsuf, 26 Nisan 798 tarihinde 69 yaşında Bağdat'ta vefat ettiğinde cenaze namazını Hârûnürreşîd kıldırır ve onu kendi aile kabristanına defnettirir.

Bütün bu çalışmaları yapan Harun Reşid samimi, dindar, mütevâzı bir insandı. Eğitime büyük bir önem verdiği gibi, İslâmi ilimlerin gelişmesi adına Süryanice, Grekçe ve Hint Dili Sanskritçe birçok eseri Arapça'ya çevittirerek insanlığın hizmetine sundu.

Bu çalışmaları Harun Reşid'i Abbasi Hanedanının İslâm dünyası dışında en fazla tanınan siması haline getirince Çin'den ve Avrupa'dan Bağdat'a sayısız elçiler gelip gitmeye başlarlar. Onları hediyesiz geri çevirmez. İlme önem veren, bilim insanını koruyup kollayan Harun Reşid zamanında teknikte ileri seviyelere ulaşmış, zirve yapmıştır.