Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesinin yürürlüğe girmesi ve tarihi süreç (9 Kasım 1936)

Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936'da İsviçre'nin Montreux (Montrö) şehrinde imzalanmasından sonra Türkiye kendisini güvende hissetmiş, anlaşmanın yürürlüğe gireceği 9 Kasım 1936 tarihine kadar hızla hazırlıklarını yaparak, bu tarihte boğazların her iki yakasına 30 bin asker indirdiği gibi müstahkem savunma hatlarını kurmuş ve Çanakkale ile İstanbul Boğazlarında askeri tedbirlerini almıştı.

Bilindiği gibi 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros ateşkes anlaşmasında; "Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak, Karadeniz'e serbestçe geçiş temin edilecek, Çanakkale ve Karadeniz istihkâmları İtilaf Devletleri tarafından işgâl edilecek, Osmanlı-Türk sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecek, Karadeniz'deki torpiller hakkında bilgi verilecek" şeklinde belirtilen ilgili maddeler ile boğazlar üzerindeki hâkimiyetimizi kaybetmiştik.

Birinci Dünya Savaşı'nda yenilen devletler imzaladıkları ateşkes anlaşmalarının yerine; Almanya 20 Haziran 1919'da Versailles, Avusturya 10 Eylül 1919'da Saint-Germain, Bulgaristan 27 Kasım 1919'da Neully, Macaristan 4 Haziran 1920'de Trianon barış anlaşmalarına imza atarken, Türkiye'ye 10 Ağustos 1920'de Sevr Anlaşması dayatıldı.

Almanya, Avusturya, Bulgaristan ve Macaristan Meclisleri kendilerine dayatılan bu anlaşmaları onaylayarak kabûl ettiği halde; 16 Mart 1920'de işgâl edildikten sonra Ankara'ya giderek 37 gün sonra TBMM'yi oluşturan Meclis-i Mebûsân üyeleri Sevr'i onaylamamış dolayısıyla "Sevr", tasarı mahiyetinde kalmıştı. Böylece Sevr Anlaşmasında da gündeme getirilen Boğazlar meselesi de gündemden düşmüştü.

Ancak Boğazlar işgâl altındaydı. Millî Mücâdele sonucu Boğazlar konusu Lozan Barış Konferansı'nda yeniden masaya yatırıldı. Fakat işgâlcilerin Boğazları bırakmaya niyeti yoktu. Öyle de oldu. 24 Temmuz 1924'te imzalanan Lozan Anlaşmasının Boğazlarla ilgili 23. Maddesinde bunu belirttikleri yetmedi bundan başka, Lozan Barış Antlaşması'na ek olarak birde "Lozan Boğazlar Sözleşmesi" düzenlediler. İçeriğinde ise; Boğazlardan deniz ve havadan serbest geçişin sağlanması, Boğazlar Komisyonunun kurulması, Boğazların ve civarının askersiz hale getirilmesi gibi ağır maddeler vardı.

24 Temmuz 1923'te Lozan Konferansı'nda imzalanan bu ek sözleşmeye göre İstanbul ve Çanakkale boğazları civarıyla Marmara denizindeki adalar askerden arındırılmıştı. Boğazlar'ın güvenliği Milletler Cemiyeti'nin insiyatifine bırakılırken, geçişleri düzenlemek amacıyla milletlerarası üyelerden oluşan bir de komisyon kurulmuştu. Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarımızın neredeyse yok edildiği anlamına gelen bu hükümleri kabul eden Türkiye Cumhuriyeti, Tevfik Rüştü Aras'ın 5 Mart 1925'te dışişleri bakanlığına getirilmesiyle arayış içerisine girdi.

5 Mart 1925'ten Atatürk'ün öldüğü 10 Kasım 1938'e kadar aralıksız Dışişleri Bakanlığı yapan, tek çocuğu olan kızı da 1950'den sonra Menderes Hükümetinde Dışişleri Bakanı olacak şehit Fatin Rüştü Zorlu ile 1933 yılında bizzat Atatürk tarafından evlendirilen Emel Hanımın babası Tevfik Rüştü Aras konuyu bizzat yönetiyordu.

Çünkü Türkiye'nin kontrolünde olmayan Boğazlar bu asil milleti rahatsız etmeye başlamıştı. Kendi güvenliği için Boğazların mutlak kontrolü kendinde olmalıydı. Boğazlar gibi stratejik bir konuma sahip bölgeyi güvenlik altına almadan rahatlayamayacağı kesindi. Fırsat kollanmaya başlandı.

Birkaç yıl geçmeden 1928 yılı başlarında kollanan fırsat yakalanmıştı. Bu tarihte Fransa Dışişleri Bakanı Aristide Briand ile Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Frank B. Kellogg aralarında yaptıkları ikili görüşmelerde savaş karşıtı bir pakt kurmaya karar verirler. Bu pakt'ın temelini oluşturan konu, I. Dünya Savaşı'nda en çok zarar gören Fransa'yı gelecekteki savaşlardan koruma planıydı.

"Briand-Kellogg Paktı" diye tarihe geçen bu pakt, 27 Ağustos 1928'de ilk önce Birleşik Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya, Belçika ve Çekoslovakya arasında imzalandı. İlkesi ise; savaşı yasaklamak ve savunmaya dayanmayan bir savaşı kanun dışı saymak şeklinde ortaya konmuştu.

Dışişleri Bakanımız Tevfik Rüştü Aras, kontrolümüzde olmayan Marmara Denizi ve Boğazlardan yapılan bir saldırı halinde savunma savaşı yapmakta bile âciz kalınacağını düşünerek bu pakt'a üye olunması gerektiğini düşünerek konuyu önce hükümete, sonra meclis gündemine getirdi.

Bir taraftan da, Türkiye Washington Büyükelçisi Ahmet Muhtar Bey'i tam yetki ile görevlendirerek ABD dışişleri bakanlığına müracaat etmesini istedi. Oradan gelen resmî yazıda TBMM'de onaylandığı takdirde Türkiye'nin pakt'a kabûl edileceği bildirilmişti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 19 Ocak 1929 günü konuyu görüşmek üzere toplandığında kürsüye gelen Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Briand - Kellogg Paktı'nın heyetçe acele olarak müzakeresini rica etti. Pakt, 19 Ocak 1929 gün ve 1384 sayılı kanun ile kabûl edildi ve 5 Şubat tarihinde resmi gazetede yayımlandı.

Türkiye artık pakt'ın bir üyesiydi. Bundan cesaret alan Tevfik Rüştü Aras planın ikinci safhasına başlayabilirdi artık. İnceden inceye yürüttüğü politikalarla ikili ilişkilerini geliştirdi. Hedefinde; Lozan Anlaşması ile Boğazlar ve Marmara Denizi çevresi dâhil silahsızlandırılarak bir komisyon tarafından yönetilen Boğazlar'ın kontrolünü Türkiye Cumhuriyeti'nin uhdesine almak vardı. Bunu açıkça dillendirmeye başladı.

Kendisine, önümüzdeki yıllarda bu konuyla ilgili bir konferansın toplanacağı, dolayısıyla acele etmemesi gerektiği pakt üyelerince telkin edildi. Önce; 21 Ocak-22 Nisan 1930 tarihleri arasında deniz silahsızlanmasını görüşmek üzere İngiltere, ABD, Fransa, Japonya ve İtalya Londra'da bir araya gelerek büyük savaş gemilerinin inşasının beş yıllık ertelenmesi konusunda genel bir anlaşmaya vardı. Sonrada 23 Mayıs 1933'te Londra'da genel olarak "Silahsızlanma Konferansı" düzenlendi.

Silahsızlanma Konferansı'nın 23 Mayıs 1933 tarihli oturumunda Tevfik Rüştü Bey, Milletler Cemiyeti'ndeki ilk resmî temsilcimiz Cemal Hüsnü Bey'in 25 Mart 1933 tarihli konuşmasının ardından ikinci kez Türkiye'nin Boğazların statüsüne yönelik değişiklik taleplerini gündeme taşıdı.

Tevfik Rüştü Bey konuşmasında talebinin; Lozan'da konulan Boğazlara ait askerî ahkâmın lağvını talep etmenin hükûmetince daha uygun görüldüğünü söyleyerek, yerine bütün ülkeler için geçerli olan sahillerin muhafazasına mahsus topların, Türkiye tarafından da Boğazlara konmasından ibaret bulunduğunun da altını çizerek, ancak bu suretle Boğazların serbestîsini muhafazaya imkân olduğuna, Boğazlar müdafaa silahından mahrum olursa herhangi bir donanmanın Boğazların giriş ve çıkışını işgâl edebileceğini, dolayısıyla Türkiye'nin bu şartlarda çaresiz kalacağını belirterek Boğazların ve Marmara'nın savunmasız bırakılmaması gerektiğini söyledi.

Konuşmasının ardından Tevfik Rüştü Bey konferansa bir de karar projesi teklif etti. Teklif, Karadeniz ve Akdeniz'de sahili olan devletlerle Amerika ve Japonya temsilcilerinden oluşan özel bir komisyonun teşkil edilmesini ve Türkiye'nin Boğazlar hakkındaki teklifinin ilk önce bu komisyonda görüşülmesini içermekteydi. Bu noktada Türkiye, Sovyetler Birliği'nin desteğini alırken Fransa, bu durumun Lozan Anlaşmasında açıkça bir değişiklik anlamına geleceği gerekçesiyle karşı çıktı.

Gözlerin çevrildiği İngilizler ise konuyla ilgili şimdilik karara varılmamasını ve konunun, müzakerelerin daha sonraki bir safhasına ertelenmesini teklif etti. Tevfik Rüştü Bey bu teklifi, İngiltere Dışişleri Bakanı Simon'la yaptığı görüşmeden sonra kabul ettiyse de bu konuyu fazla uzatmak istemiyordu. Diplomasi trafiğini hızlandırdı ve önüne çıkan her fırsatta zemin yokladı ve konuyu gündemde tutmayı başardı.

Bunun için, Milletler Cemiyeti'nin 17 Nisan 1935'de farklı bir gündemle olağanüstü yaptığı toplantıda Türk Dışişleri Bakanı sıfatıyla bir kez daha Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin Boğazların silahsızlandırılmasını içeren maddelerinin iptalini istedi.

Yetmedi, bu kez de 1935 Eylül'ünde yapılan Milletler Cemiyeti Güvenlik Konseyi toplantısında aynı talebini yeniledi. Sonuç alınamadıysa da Rus ve Yunanistan'ı etkiledi ve fikirlerinin değişmesini sağladı. Rus ve Yunan delegeleri Türkiye'nin görüşünün normal ve kabûl edilebilir olduğunu vurguladılar. İngiltere'de, Türkiye'nin Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin askerden arındırılması hükmünün değiştirilmesinin gerekli olduğuna inanmaya başlamıştı.

Zâten birçok yabancı basın organında Tevfik Rüştü Bey'in Silahsızlanma Konferansı'nda Boğazların asker ve silahla tahkim edilmesini talep edeceğine dair haberler yer almıştı. 1935 Nisan ve Eylül toplantılarında da basın bunları tekrâren yazdı.