II. Abdülhamid Hân'ın övdüğü Turan'cı bir âlim Abdürreşid İbrahim (Doğum 23 Nisan 1857)
HALİT KANAK
Sûltân II. Abdülhamid Hân anlatıyor; "Japonların Ruslara karşı kazandıkları zaferin arefesinde idi. Japon imparatorluk ailesine mensub bir prens İmparatorundan husûsî bir mektup getirdi. İmparator Meiji, benden İslâm dininin muhtevâsını, îman esaslarını, gâyesini, ibâdet kâidelerini izah edecek vasıfta bir heyet istiyordu. Sebebi ise orada İslâmiyeti yaymayı mukaddes vazife sayan ABDÜRREŞİD İBRAHİM isimli, bir Müslüman âliminden mektub almış, Japonya'da İslâm'ı tâmim hareketine yardımcı olmam istenmişti. İslâm Âleminin Halifesi idim. Ruhumda bu mâhiyette şerefli hizmete duyduğum hasretle, mümkün olan her şeyi yaptım.
Fakat bu yardım daha çok maddî sahada kaldı. Çünkü Abdürreşid İbrahim bizim din adamlarımızdan başka hüviyet içerisinde idi. Türkçe, Arapça, Fransızca, Farsça'dan başka Rusça ve Japonca biliyordu"
Abdülhamid Hân'ı bu sözleri söylemeye sevk eden sebep ise; "Rusya'da ki müslüman Türkler'in bağımsızlığı müslüman Japonya'dan geçer" diyen ve Japon'ların müslüman olmasını isteyen Abdürreşid İbrahim Efendi'nin Japonya'da İslâmiyet'in yayılması için yardım istemesiyle gelişen olaylardır. (Böyle bir mefkûreye sahip kaç kişi kaldı acaba)
ABDÜRREŞİD İBRAHİM HAYATI-MÜCÂDELESİ
Abdürreşid İbrahim, atalarının Buhâra'dan gelerek yerleştikleri Astana'nın 1.000 (bin) km. kuzeyinde Sibirya'da Tobolsk İlinin Tara Kasabasında 23 Nisan 1857'de dünyaya geldi. Küçük yaşta babasından aldığı eğitimine 7 yaşına gelince Tara'ya bağlı Avyuş Köyündeki yatılı medresede devam etti.
Sonra ailesi onu, 500 çocuğun eğitim gördüğü Orenburg'a bağlı Çelebi (Çelyabinsk) Nahiyesinin Elmen Köyüne yerleştirdi. Elmen'liler, yoğun Rus baskısı altında varlıklarını sürdürmenin yolunun eğitimden geçtiği bilinciyle evlerini her türlü ihtiyaçlarını karşıladıkları Türk çocuklarına açmışlar, kendileri ise evlerinin bahçelerinde yaptıkları derme çatma barakalarda yaşıyorlardı.
Bu fakir ancak fedâkar Başkurt Türkleri okuttukları talebe sayısıyla övünmekteydiler. O talebelerden biri olan Abdürreşid İbrahim, Elmen'de dört yıl eğitim alır. 15 yaşına gelince Başkurt Türklerinden annesi Afife Hanımı, ardından Özbek Türklerinden babası Ömer Efendiyi ardı ardına kaybeder.
Ancak o eğitimine ara vermez. Terman Medresesinde bir süre okuduktan sonra, Tara'da ki kız medresesi öğretmenlerinden olan annesinden aldığı okuma aşkı onu, devrin en iyi medreselerinin bulunduğu Kazan yakınlarındaki Kışkar Köyüne götürür ve Kışkar Medresesine kaydını yaptırarak eğitimine devam eder.
Tüccar ve sabun fabrikalarının sahibi Bayazıd bin Usman tarafından yapılan Kışkar Medresesi Tataristan'ın başkenti Kazan'a bağlı, günümüzde Tataristan Cumhuriyeti'nin Arsky ilçesinin Kışkar köyünde bulunuyordu. (Bolşevik ihtilâlinden sonra 1918'de kapatıldı şimdi cami olarak kullanılıyor.)
Kazan ve çevresindeki Bubi Medresesi, Maçkara Medresesi, Kemâliye Medresesi, Mercâni Medresesi, Muhammediye Medresesi, Apanayev (Kâsımiye) Medresesi gibi çok kalite eğitim veren medreselerden birisiydi. Kışkar Medresesinin öğrencileri münazara yapma kabiliyetleri ve mantık bilgisi ile ünlüydüler.
Abdürreşid İbrahim dört yıldır okuduğu Kışkar'da pasaportunun süresi bittiği için tahsiline ara vermek zorunda kalır. Bu dönem 1877-78 Osmanlı Rus savaşına rastladığı için Rusya'daki Türkler üzerinde kontroller sıkı takiptedir. Abdürreşid İbrahim'de bu kontroller sırasında pasaportsuzluktan tutuklanır. Atıldığı hapishânede kendisi gibi sudan sebeplerle tutuklanan müslüman Türklerle tanışır. Onlarla yaptığı sohbetler ufkunu biraz daha açar. Hapiste kaldığı günler, "Hapishâne Esrârı" adlı eserine de kaynak olur.
1879'da buradan kurtulunca Tatar, Başkurt ve Kazak Türklerinin yaşadığı Samara'ya 400 km. mesâfedeki Orenburg'a gider. Fakat fazla kalmaz. Çünkü hac mevsimi yaklaşmıştır ve Abdürreşid İbrahim içinde ki hacca gitme arzusunu bastıramamaktadır. Bu vesileyle kalkar İstanbul'a gider. İstanbul'da kaldığı iki ay sonrasında gemiyle 10 yıl önce açılan Süveyş Kanalı üzerinden Cidde limanına ulaşarak Hicaz bölgesine ayak basar.
Hac farizâsını yerine getirdikten sonra dönmez. Beş yıl kadar Arapça, Farsça, hadis, tefsir, fıkıh, derslerine devam eder. Ayrıca Mevlâna Şeyh Mazhar Efendi isimli tarikat şeyhinin sohbetlerinde kendisini geliştirir. 1884 yılı sonlarında İskenderiye ve İstanbul üzerinden memleketi Tara'ya döner. Müderrisliğe başladığı 1885 yılında da evlenir.(Bu evlilikten Ahmet Münir, Kadriye, Fevziye adlı çocukları olacaktır.)
Ancak onun aklında fikrinde hep Türkiye vardır. Medine'ye talebe götürmek üzere İstanbul üzerinden ikinci defa hacca gider. Öğrencileri Medine'ye yerleştirerek yine İstanbul üzerinden Tara'ya döner. Burada Kırımlı mütefekkir İsmail Gaspıralı'nın eseri olan Cedid Okullarından birini açar ve eğitim çalışmalarını başlatır.
1891 yılında Orenburg Şer'î Mahkeme âzâlığına seçilir. Bir taraftanda soydaş ve dindaşlarının istifâdesi için dernekler kurar. İlerleyen süre içerisinde gün gelir mahkeme reisi Hacc'a gider. Abdürreşid İbrahim Efendi de 8 aylığına reisliğe getirilir. Burada Rus'ların, İşgâl ettikleri Türk-İslâm topraklarında müslüman Türkleri Ruslaştırmak için müftülüğü kullandıklarına şahit olur. Rus siyâsetine âlet olmak istemez görevinden istifâ eder. Ancak Rus'ların bu oyununu anlatması gerekir. Kalemi eline alır ve "Livâ-ül Hamd" adlı risâlesini yazar.
1895 yılında İstanbul'a gelir. Risâleyi burada bastırıp gizlice Rusya'ya sokar ve en ücra köşelere kadar dağıttırır. Elden ele dolaşan eserde Abdürreşid İbrahim, Moskof'un Türkleri Ruslaştırma emellerini anlatmaktadır ve zulüm altındaki Türkleri Anadolu'ya hicrete dâvet eder. Eser büyük yankı uyandırır ve 70 bin civârında müslüman Türk aralıklarla Anadolu'ya göçer. (Bunun temelinde yatan gerçek; savaşlar, işgâl ve göçlerle azalan Anadolu'da ki Türk nüfusu artırma çabalarıdır.)
Yetmez; ayrıca İstanbul'da yazıp bastırdığı "Çolpan Yıldızı" risâlesi ile de Rusya'da yoğun nüfusa sahip müslüman Türkleri Ruslarla mücâdeleye çağırır. Bu da yetmezmiş gibi Rusya'nın açık düşmanı Japonya İle alenî ilişkilere başlar. Bu durum bardağı taşırmıştır ve Rusya tarafından daha sıkı takibe alınır. Ancak o yılmaz. 1886'da gittiği İsviçre'de Çar'ın aşırı düşmanı Rus sosyalistlerle tanışır, ne yapmak istediklerini anlamaya çalışır, faydalı işler çıkarma derdindedir.
İstanbul'a geldiğinde yeni planlar peşindedir. Yaptığı planlama gereği 1897 Nisan'ında; "Nahl Sûresinde geçen fe sîrû fi'l-ard (yeryüzünde dolaşın) ilâhî emrine uydum ve himmet kemerini bele bağlayarak tevekkül âsâsını ele aldım. Yalnız İlây-ı Kelimetullâh hâlis niyetiyle, Ya Allah diyerek yola çıktım" dediği şekliyle İstanbul'dan başlayarak üç yıl süren bir seyahate çıkar. Hedefinde Türk-İslâm Coğrafyası için ne yapabilirimin arayışı vardır.
Mısır, Hicaz, Filistin, İtalya, Avusturya, Fransa, Batı Trakya, Balkanlar'da temaslarda bulunur. Batısından girdiği Rusya'yı baştanbaşa geçerek Doğu Türkistan'a gider. Orada soydaşlarıyla buluşup durumlarını yerinde inceleyerek 1900 yılında Sibirya üzerinden Tara'ya döner.
Sonra da geldiği başkent Petersburg'da 1902 yılında "Mir'at" adlı dergiyi, 1904 yılı sonunda kurduğu matbaa ile dinî ve siyasî içerikli eserlerin yanısıra "Ülfet" ve "Tilmiz" gazetelerini yayınlamaya başlar. 1905 Rus iç karışıklıkları sonrası ortaya çıkan hürriyet havası içinde Rusya Türkleri de çeşitli millî-siyasî faaliyetlere girişsin ister.