Hacı Bektâş-ı Veli'yi anmak, Balkanlar'da Bektâşi Devleti (13 Ağustos 1271)

Hacı Bektâş-ı Veli'yi anmak, Balkanlar'da Bektâşi Devleti (13 Ağustos 1271)

Halit Kanak

Düşünce ve öğretileriyle asırlardır sevgi, hoşgörü, birlik-beraberlik öğütleyen Hacı Bektâş-ı Veli Hazretlerinin dünyasını değiştirmesinin üzerinden 754 yıl geçmiş olmasına rağmen onun öğretileri hâlâ kulaklarımızda canlılığını korumaktadır.

Ne demişti büyük hünkâr; "Bir olalım, iri olalım, diri olalım.", "İncinsen de incitme", "Her ne ararsan kendinde ara", "Oturduğun yeri pak et, kazandığın lokmayı hak et", "Düşmanının bile insan olduğunu unutma."

Anadolu'dan Balkanlar'a kadar geniş bir coğrafyada, nesillerin yolunu aydınlatmaya devam eden ve nesebi Hazreti Ali keremallahu vech Efendimize dayanan Hacı Bektâş-ı Veli Hazretleri evliyânın büyüklerindendir. İsimleri Seyyid Muhammed bin İbrâhim Ata olup lakâbı Bektaş'tır. Horasan'ın Nişabur Şehrinde dünyaya geldi. İlim öğrenmesi için küçük yaşlarda Hoca Ahmed Yesevî Hazretleri'nin Halifelerinden Lokmân-ı Perende Hazretlerine teslim edildi.

Daha o yaşlarda kerâmetleri görülmeye başlandı. Buna Hocası da bizzat şahit olmuştu. Bunlardan bir tanesi kendisine Hacı unvânı verilmesine sebep olan olay şöyle gelişti. O sene müritlerinin oluşturduğu kalabalık hac kafilesiyle Arafat'a çıktıklarında Lokman Perende Hazretleri yanındakilere, "bugün arefe bizim evde bayram yemekleri pişirilmiş olmalı" sözü Allah-û Teâlâ'nın izniyle Nişabur'daki Bektaş'a vâki olunca, hemen mutfaktan içeri girer hizmet sofilerinin pişirerek dinlenmeye bıraktıkları değişik yemeklerin konulduğu tepsilerden birini kaptığı gibi Arafat'a yetiştirir. Hocası Nişabur'a dönünce bunu herkese anlatır ve o saatte Arafat'ta olan herkes hac yapmış sayıldığından Bektaş'a Hacı lakabını takar. Bundan böyle Hacı Bektaş diye anılmaya başlanır.

İrşâd makâmına gelince de Hocası kendisine halifelik sembolleri olan taç, şamdan, seccade, sofra ve âlem (sancak) teslim eder, beline tahta kılıcını kuşatır ve Diyâr-ı Rûm'u irşad etmekle görevlendirir. Önce Mekke'ye giderek hac görevini ifâ eder. Ardından Necef'i ve Kerbelâ'yı ziyaret ederek Anadolu'ya geçer.

Hacı Bektâş-ı Velî, Çepni oymağına mensup konar göçerlerin kışlığı durumundaki Sulucakarahöyük'e gelir ve Kadıncık Ana'nın evine misafir olur. Geçimini sağlamak için de köyün sığırlarını güder. Bu arada kendisinde zuhur eden kerâmetleriyle dikkat çeker. Bir müddet sonra bugünkü dergâhın yerinde ilk inzivâ mahalli olan Kızılca Halvet'i yapar. Artık Hacı Bektâş-ı Velî Hazretlerine intisap etmekte yarışan müridler etrafında çoğalmaya başlamıştır.

Hacı Bektâş-ı Velî buradaki ikameti esnasında Seyyid Mahmûd-ı Hayrânî, Ahî Evran gibi büyük velîlerle yakınlık kurduğu gibi o sırada Anadolu'da bulunan Moğol yöneticileriyle de görüşür. Görüştüğü her Moğol komutanı Müslüman olur. Yetiştirdiği onlarca halifeyi her bir köşeye yollar ve bu dünyada yaşadığı örnek hayatı 63 yaşında sona erer. Artık o gönüllerdedir ve 754 sene sonra bile irşâdına devam etmektedir. Ne mutlu onun izinden gidenlere…

NOT: Oğuz Çepni Boyu Dernekleri Eğitim Araştırma Dayanışma Kalkındırma ve Kültür Federasyonu Genel Başkanı Harun Özdemir kardeşimizin sizlere dâveti var. 16 Ağustos 2025 Cumartesi günü (Bugün) saat 14.00'te, Nevşehir'in Hacıbektaş İlçesi Bala Mahallesi Kurtuluş Sokak'ta inşa edilen Hünkar Hacıbektaş Veli Kültür ve Cemevi'nin açılış törenine sizleri beklemektedir.

BALKANLAR'DA BEKTÂŞİ DEVLETİ SAFSATASI

Her şey, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'nın Tiran merkezli bir "Bektâşi Devleti" kurulacağını New York Times'a verdiği bir mülakatta açıklamasıyla başladı.

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama'nın "Bektaşi Devleti" projesini kamuoyuna duyurduğu tarihin, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un Arnavutluk ziyaretinden hemen sonra gelmesi dikkat çekmişti. (Arnavutluk'taki Bektâşi lideri Baba Mondi olarak bilinen Edmond Brahimaj ise İsrail'i birçok sefer ziyaret ettiğini söyleyerek kendisini İsrail halkının kardeşi olarak gördüğünü açıklamıştı.)

Edi Rama burada, amaçlarının "Arnavutluk'un gurur duyduğu İslam'ın hoşgörülü bir versiyonunu" teşvik etmek olduğunu söylemiş, ardındanda "kurulacak devlette alkol yasağı İle kadınların giyim tarzına müdahale söz konusu olmayacak" diye ilâve etmişti. Zâten alkol yasağını koyamazdı. Çünkü Arnavutluk'taki Bektâşilerin olmazsa olmazı, İslâm'ın kesin bir şekilde yasakladığı içkiden vazgeçememiş olmalarıydı.

Buna bizzat Arnavutluk'tan gelen iki üst yöneticiyle Ankara'ya yaptığım seyahatte şahit olmuş, hayretler içinde kalmıştım. Bana, "Müslümansın ama Bektâşi değilsin değil mi" diye sormuşlar, ben de "Hacı Bektaş-ı Velî Hazretler'ni çok seviyorum, tabii ki Bektâşi'yim" şeklinde cevap verince ikinci soru olarak "içki içiyor musun" sorusuna muhatap olmuş, "hayır" dememle birlikte "içki içmiyorsan Bektâşi değilsin" diye son noktayı koymuşlardı.

Edi Rama, açıkladığı Bektâşi Devletinde askerler ve mahkemelerin olmayacağını, "Vatikan" tipi bir yapılanmayla konumunu sürdüreceğini, hatta devletin kurulacağı 109 dönüm arazinin bile tesbit edildiğini bildirmişti.(Vatikan'ın dörtte biri) Belliki önceden düşünülmüş, tartışılmış, planlanmıştı.

Peki bizim hâriciyecilerimiz ya da başdanışmanlarımız (özellikle Arnavutçuluk yapan başdanışman) çalışılmış bu konudan ne kadar haberdardılar. 1924'te hilâfetleri lağv edilerek başsız bırakılan İslâm Coğrafyasında, yüz yıl sonra yeniden bir yapılanma olur da Müslümanlar ayağa kalkar endişesi taşıyan İsrail destekli İngiliz aklı buna fırsat vermemek için Müslüman bir Bektaşi Devleti oluşturmaya kalktıklarında nerede idiler.

Böyle bir devletin İslâm Coğrafyasında oluşturacağı olumsuzlukları Edi Rama ya da Arnavutluk Devletinin kurumlarıyla veya Bektâşi ileri gelenleriyle konuşup, iknâ turları yapmışlar mıdır Yoksa bu gelişme karşısında sorumlu olduğu kişilere toz pembe tablolar çizerek her şeyin kontrol altında olduğunu mu anlatmışlardır!

Toplamda 115 bin kişiyi anca bulan (Arnavutluk'un yüzde beşi) bu Bektaşi yapılanması karşısında bugüne kadar bürokratlarımızın geliştirdikleri projeler neler olmuştur bilmiyoruz ama, bildiğimiz bir şey varsa o da bu konunun tartışmaları da beraberinde getirmiş olmasıdır. Bu duruma ilk tepki; Balkanlar'daki bölge devletleri ile Müslüman topluluklar başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerinden gelmiştir.

Bütün bu tepkilerin herkesçe söylenen ortak yanı öncelikle Tiran'daki Baba Mondi olarak bilinen Edmond Brahimaj kendisini Hacı Bektâş-ı Veli'nin görevini vekâleten üstlendiğini söyleyerek "Dedebaba" ilân etmesi, Bektaşi erkânına göre hiçbir geçerliliği yoktur şeklinde kendini göstermiştir.

Çünkü dinsizlik müzesi açarak hiçbir dînî yapılanmaya izin vermeyen komünist Enver Hoca döneminde zâten ortalıkta din adına kimse kalmamıştı. Dînî liderler yâ idam edilmiş, ya da sürgüne gönderilmişti. Enver Hoca'dan sonra da Arnavutluk'ta; Bektâşi'lik adına dînî lider olarak ne baba, ne halifebaba, ne de dedebaba yoktu.