Çanakkale Kara Savaşları ve Enver Paşa'nın psikolojik harekâtı (2)

Harbiye Nâzırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa Çanakkale'de yedi düvele karşı amansız bir mücadele içerisinde dünyaya meydan okurken, yurtiçinde ve İslâm Coğrafyasında da halkın moralini yüksek tutmak için psikolojik savaş vermenin de gerekli olduğunu biliyordu.

Bunun için; şu anda Beyazıt'ta İstanbul Üniversitesi'nin Rektörlük makâmı olarak kullandığı Genel Kurmay Başkanlığı binasındaki Harbiye Nâzırlığı Ana Karargâhındaki odasına, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın da şiirini okuduğu için hapis yattığı büyük düşünür ve şâir Ziya Gökalp'i çağırttırarak ondan Çanakkale cephesine götürebileceği gazeteci, yazar, şâir, ressam, bestekâr, film sanatçısı gibi kimselerden oluşacak bir liste yapmasını istemişti.

Bilindiği gibi hâlen İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Meydanına bakan ana giriş kapısının en üstünde Sûltân Abdülaziz'in Tuğrası, hemen altında Türkçe olarak T.C. İstanbul Üniversitesi, onun altında en sağda Fetih Sûresinin 1. âyeti "İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ" (Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik), orta tarafta büyük yazıda Osmanlıca olarak "DAİRE-İ UMÛR-U ASKERİYE." (Askeriye emir dairesi) ve en solda Fetih Sûresinin 3. âyeti olan "Veyansurekallâhû nasran azîzâ" (Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder) şeklinde hattat Mehmed Şefik Bey'in eseri yer almaktadır.

Ziya Gökalp'in en kısa zamanda hazırlayarak Enver Paşa'ya sunduğu listede; Ömer Seyfettin, Mehmet Âkif Ersoy, Orhan Seyfi Orhun, Halide Edip Adıvar, Mehmet Emin Yurdakul, Süleyman Nazif, İbrahim Âdil, Cenap Şehabettin, ressam İbrahim Çallı, Tevfik Gönensay, Behiç Koryürek, Hamdullah Suphi Tanrıöver, bestekar Ahmet Yekta Madran olmak üzere fotoğraf sanatçıları, filmciler, muhabirlerin yanı sıra, Tasvir-î Efkâr Gazetesinden Mehmet Âgâh Efendi ile Ebuzziyazâde Velid Bey, Milli Osmanlı Telgraf Ajansından Hüseyin Kâzım Efendi, Tanin Gazetesinden Uşakizâde Ali Ekrem Bey ile Dârulfünun Muallimlerinden film ve fotoğraf uzmanı Necati Bey vardır.

Mehmet Âkif, Süleyman Nazif, Cenap Şehabettin gibi isimler başka yerlerde görevli oldukları, Halide Edip Adıvar ise bayan olduğu için heyette yer almazlar. Heyet, Harbiye Nezâreti Karargâhı Teşkilât-ı Mahsûsa Umum Müdürlüğü nezdindeki görevlilerle cepheye hareket ederler. Görevleri, Enver Paşa'nın onlardan istediği yazı, fotoğraf, resim ve şiirleri günlük gazetelerde yayınlatmak yoluyla halkın moralini yüksek tutmalarını sağlamaktır.

Heyet, ramazan ayına iki gün kala 11 Temmuz 1915 Pazar günü yola koyulduklarında kendileri için özel yaptırılan hâki renkli elbiselerinin içerisinde heyecan had safhaya varmıştır. Savaşın bütün şiddeti ile devam ettiği Çanakkale Cephesine vardıklarında çadırlara yerleştikleri gecenin daha ilk sabahında nöbetçinin gür sesiyle uyanırlar:

"Düşman teyyaresiii.
Düşman teyyaresiii."
Derhal kendilerini siperlere atarlar ve o andan itibâren de savaş psikolojisini hep birlikte yaşamaya başlarlar.

Ertesi gün şâir İbrâhim Alaaddin yanlarından geçen taburdaki askerlere sorar; "Nereye gidiyorsunuz", askerlerden biri bağırarak cevap verir "Arıburnu'na bal yapmaya". (Afrin'e giden Mehmetçik aynı soruya zırhlı aracın üzerinden "KIZILELMAYA" diye cevap vermişti.)

Askerin bu cevabı çok mânidardır ve çadırına dönen şâirin kaleminden birkaç gün içerisinde bütün Osmanlı Coğrafyasında okunacak şu mısralar dökülür:

Taşından kanlar silerek pası. Yurdu yâkut gibi mâl yapacağız, Sahilde ölürsek mavi atlası. Kumlardan türbeye şal yapacağız.

Biz Çanakkale'yi demir yürekle. Kurtarmaya geldik candan emekle. Düşmanı boğmaya yelken kürekle. Seddülbahr önünde sal yapacağız.

Zümrüt dalgaları şimdi yelkensiz. Kara sevda verir bize Akdeniz. Siyah bulut gibi akın edip biz. O mavi denizi âl yapacağız

Kıvırıp o cansız bileklerini. Kaçırtıp İngiliz köpeklerini Ürkütüp kâfirin sineklerini. Şu Arıburnu'nda BAL yapacağız.

Tabii ki bu şiir Osmanlı Coğrafyasına dağıtılan gazetelerde hemen yerini almıştır. Yetmemiş, bundan sonra her yaşanan olay kaleme alınmış, makâle olmuş ve gazete köşelerinde bir solukta okunur olmuştur. Fotoğraflar ise günlük gazetelerin baş sayfalarını süslemiştir. Diğer taraftan fırçalardan tuvallere yansıyan resimler (İbrâhim Çallı'nın "Yaralı Asker" tablosu gibi) halkın morallerini yüksek tutmaya, İslâm Coğrafyasına ümit olmaya devam etmiştir.

Psikolojik harekâtı bizzat cephede yöneten Enver Paşa bununla da kalmayıp Şehzâde Ömer Faruk gibi, Şehzâde Osman Fuad gibi Hânedan üyelerini zaman zaman cepheye dâvet ederek Mehmetçiğe moral aşılamıştır.

12 metre mesafedeki düşman siperleri karşısında kendi siperleri içinde bir sağa, bir sola ayakta gidip gelerek yerinde duramayan Enver Paşa'nın bu açık hedefteki tavrı Şehzâde Ömer Faruk Efendiyi heyecanlandırmış, cesaretine hayran bırakmıştır.

Enver Paşa'nın komutasındaki Çanakkale Savaşları, Sarıkamış harekâtından kısa bir süre sonra gelen deniz zaferiyle ve Gelibolu'daki kara savaşlarındaki başarılarla milletin yüzünü güldürmeye devam etmektedir. Aralarında Mehmed Akif'in de bulunduğu, Kuşçubaşı Eşref'in yönetimindeki bir grup Teşkilât-ı Mahsûsa mensubu, aldıkları özel bir görevle Hicaz bölgesine gelmişler, Necid çöllerinde Osmanlı Devletiyle bağları zayıflamış aşiretlerin gönüllerini yeniden ısındırmak için çalışmalar yapmaktadırlar.

Küçük grup, geldikleri son tren istasyonu El Muazzam'a da Enver Paşa'nın Çanakkale Deniz Zaferi başta olmak üzere müjdeli zaferler içeren telgrafı ellerine geçer. Birden bütün yorgunluklarını unutarak şükür secdesine giderler. İşte o gece Mehmed Âkif istasyonun arkasındaki hurmalığa çekilir ve büyük bir vecd ile Çanakkale Şehitleri anısına o muazzam şiiri yazar.

Şu Boğaz Harbi nedir Var mı ki dünyâda eşi En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağanak sağanak.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın "Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın

Rabbim bu ülkeye bir daha düşman ayağı bastırmasın. Bu vesileyle Çanakkale'de görevleri başında devleşen bütün komutanlarımızı ve er oğlu erlerimizi bir kere daha rahmetle minnetle yâd ediyoruz.

Tabiî ki de KINALI KUZULARI da.

KINALI KUZULAR

Benim de memleketim olan Yozgat'ın Sarıkaya ilçesi Kanak boğazı (Bizim ailenin soyadını aldığı bölge) köylerinden biri olan Karayakup köyündeki Hatçe annemiz çok sevdiği oğlu Hasan'ın başını kınalayarak cepheye gönderir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Çanakkale Savaşı'nın sembol ismi Kınalı Hasan'dan bahsederken "Yozgat'ta önemli ve kökleri eskilere dayanan bir kına kültürü olduğunu bildiğini ve bunların içinde üç durumda yakılan kınanın ayrı yeri olduğunu ifade eder. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Birincisi; kurbanlık koça kına yakılır ki Hakk yoluna adandığı belli olsun diye. İkincisi; gelin olup evden çıkan kıza kına yakılır ki erine, evine, çocuklarına kurban olsun, yuvasına bağlılığının nişânesi olsun diye. Üçüncüsü de; askere giden delikanlıya kına yakılır ki gerektiğinde vatanı uğruna kurban olsun diye.