ATA - BEYLER (Ata-Begler)Ata-Bey, Selçuklu şehzâdelerinin askerî hocalarına verilen addır. Eğitim yaşına gelen Selçuklu Şehzâdeleri, ikinci babaları konumundaki Ata-Bey'lerin eğitimine verilerek bir vilayete vali yapılır, o Ata-Bey kendisine emânet edilen şehzâdeyi hem eğitir, hem de onun adına şehri ve havalisini yönetirdi.
Selçuklu tarihindeki en önemli iki Ata-Bey; Haçlılara karşı üstün başarı göstermeleri ve Selahaddin Eyyûbi gibi bir şahsiyeti yetiştirmelerinden dolayı şüphesiz İmâdeddin Zengi ile oğlu Nureddin Mahmud Zengi'dir. 1127 yılında Halep ve Musul Ata-Bey'i olan Imâdeddin Zengi; Avşar Boyu Beylerinden Alturgan Bey'in torunu, Sultân Melikşâh'ın Halep Genel Valisi Aksungur Bey'in oğludur. Kendisinden sonra Musul'da, oğulları Seyfeddin Gâzi ile Kudbettin Mevdût görev almışlarken, diğer oğlu Nureddin Zengi Halep Ata-Bey'i olarak Haçlılara karşı başarılarından dolayı önemli şahsiyetler arasına girmiştir.
NUREDDİN ZENGİ
Okumayı çok seven, ezberlediği Hadis-i Şerifleri râvileriyle birlikte rivâyet eden ve fıkıh bilgisiyle dikkatleri üzerine çeken Nureddin, 11 Şubat 1118 tarihinde Halep'te doğdu. Babası İmâdüddin Zengî'nin yanında zaman zaman savaşlara katıldığı için de iyi bir asker ve komutan olarak yetiştirildi.
İmâdüddin Zengî, Caber Kalesi'ni (Kervanları soyan eşkıya Ca'ber b. Sâbık el-Kuşeyrî'nin barınağı olduğu için bu isimle anılan kale 1086'da Büyük Selçuklu hükümdârı Melikşâh tarafından alınmış, kalede Türk Komutanlarından Süleyman Şâh'ın Türbesi olduğu için uzun yıllar Türk toprağı olarak kalmış, bölgede yapılan barajın sularının altında kalmadan önce Caber Kalesi türbenin taşınmasıyla önemini yitirmiştir) kuşattığı sırada suikasta uğrayarak 14 Eylül 1146'da şehit edilince Nûreddin Mahmud Zengi, başta Esedüddîn Şîrkûh olmak üzere kendisine bağlı bazı emîrlerle gelerek Halep'e hâkim oldu.
Fakat İmâdettin Zengi'nin 14 eylül 1146'daki ölümü, Fırat'ın batısında kalan bölgeyi hâlâ elinde bulunduran II.Joscelin'e Urfa'yı tekrar ele geçirmek umudunu verdi. Ancak bu durum Türk istihbaratçılarının haber vermesi üzerine, babasının yerine geçen Nureddin Zengi'yi harekete geçirdi ve Urfa'yı savunmak için yola çıkmadan önce babasının fethettiği Urfa'daki Türk Garnizonunu uyardı.
Buna rağmen Nureddin Zengi'nin gözünden kaçan Urfa'da şehir halkının çoğunluğunu oluşturan gayr-ı müslimlerin II. Joscelin'le anlaşmış olmasıydı. Joscelin kalabalık ordusuyla Urfa önünde görününce, önceden kendisiyle anlaşmış olduğu anlaşılan hristiyan ahâli İmadeddün Zengi'nin kısa bir süre önce fethettiği Urfa'da kendilerine gösterdiği iyi niyet ve yardımseverliği unutarak şehrin kapılarını açtılar.
Bu durum karşısında Türk garnizonu içkaleye çekilmek zorunda kaldı. Nureddin Zengi ise beş gün sonra Urfa önlerine yetişti. Bu kuvvete karşı koyamayacağını anlayan Joscelin kendisine şehrin kapılarını açan hristiyan tebânın yalvarışlarına aldırmadan onları bırakarak şehirden hızla uzaklaştı.
Fakat, kapıları açarak Urfa'yı haçlı ordusuna teslim eden gayr-ı müslim halk, ihanetlerinin cezasını ödemekten korktuğu için Joscelin'in peşine takıldı. Nureddin Zengi'nin birlikleri Fırat kenarında yakaladıkları Joscelin kuvvetlerini ve onlarla beraber Nureddin Zengi'ye kılıç çeken bütün herkesi imha ettikten sonra Urfa'ya girdi. Böylece Nureddin Zengi, bölgenin Selçuklu fethiyle başlayan Türkleşme hareketine bir daha ayrılmamak üzere 1146'da Urfa'yı da dâhil etmiş oldu.
1146'da Urfa'yı haçlılar'dan kurtaran Nureddin Zengi, bölgenin İslâmlaşması ve haçlı hâkimiyetini kırmak için mücâdelesine olanca gücüyle devam ederken, 1148'de Almanya İmparatoru III. Konrad'la Fransa Kralı VII. Louis'in kalabalık bir haçlı ordusu ile Şâm-ı Şerifi kuşattığını haber alır ve kuşatmayı kırmak, haçlı ordusunu bölgeden atmak için hızlıca geldiği Şam önlerinde haçlıları büyük bir bozguna uğratarak Şam'ı kurtarır.
Bundan yaklaşık bir yıl sonra da haçlılara büyük darbeyi 29 Haziran 1149'da Afrin'de vurur. Burada verilen büyük meydan muharebesinde Antakya Prinkepsliğinin (Papa'nın onayı olmaksızın kral unvanını bir soyluya verip aforoz edilmek istemeyenler bu unvanı kullanmışlar) tepesindeki Raymond'un komutasındaki haçlı ordusunu dağıtır. Sayıca fazla olan haçlı birliklerini kendisine has taktikle birkaç saat içerisinde bozguna uğratır. Neye uğradığını şaşıran Raymond'un birlikleri imha edildiği gibi bizzat Raymond da muharebe meydanında kalır.
Nureddin Zengi'nin hedefinde artık Kudüs vardır. Ancak bölgede tehdit oluşturan şii Fâtımiler'i ortadan kaldırmadan bu işin kolay olmayacağını bilmektedir. Kudüs'ün Fethi için özel olarak yetiştirdiği Selahaddin Eyyübi'ye ayrıca Fâtımî Devletini fetih görevini de verir. Zâten, dehâ sahibi büyük bir asker ve devlet adamı olan Halep Atabey'i Nureddin Zengi'nin en önemli özelliği, Selahaddin Eyyübi'ye Kudüs'ü fethetme şuurunu vermesidir. Babasının Türk Ordusunda Subay olmasından dolayı 17 yaşında sarayına alarak yetiştirdiği genç Selahaddin'e bildiği her şeyi öğreterek Kudüs'ün fethini sağlayan ortamı hazırlamıştır.
(Genç Selahaddin'in Kudüs'ü fethetme şuuru, kısaca "Kızılelma Ülküsü" bir minber'le başlar. Nureddin Zengi, döneminin en iyi ahşap işlemecisi sanatkârlarını toplayarak onlara Mescid-i Aksâ'ya yakışacak bir minber yapmaları için hünerlerini göstermelerini ister. İstedikleri maddiyatı fazlasıyla alan usta sanatkârların yaptığı şaheser minber'i her gün Selahaddin'e gösteren Nureddin Zengi en kısa zamanda Mescid-i Aksa ile minberin buluşması gerektiğini usanmadan tekrar tekrar anlatır, Onu bu büyük fetihe rûhen hazırlar. Bu anlatımlar genç Selahaddin'i o kadar etkiler ki özellikle geceleri gizli gizli giderek minberi gözetler ve iç geçirmeye başlar.

165