Yavuz Sûltân Selim Hân, Zenbilli Ali Cemâli Efendi'den alınan fetva ile Mısır Memlûk seferine başlamak üzere Topkapı Sarayından Üsküdar'a geçerek hazırlanan otağına adım attığında takvimler 5 Haziran 1516'yı gösteriyordu.
İstanbul-Dâbık arası o günkü Beyşehir-Elbistan-Dâbık güzergâhı üzerinden yaklaşık 1550 kilometredir. Yavuz Beyşehir'e geldiğinde Koçhisar Zaferinin müjdesini alır. Zaferi kazanan Bıyıklı Mehmed Paşa birlikleriyle Malatya'da Yavuz'a katılır. Elbistan'a geldiklerinde önceden yola çıkan Sinan Paşa ile buluşur. Kilis'i geçtiklerinde ise, 1514'teki Şâh İsmâil-Yavuz vuruşmasında gâlip gelecek kişinin üzerine yürüme ihtimâlini yüksek tutan ve her dâim tetikte olan Sûltân Kansu da 11 Temmuz'dan beri bulunduğu Halep'ten yola çıkar.
(Sûltân Kansu, 28 Nisan 1516'da Sinan Paşa'nın Yavuz'dan önce emrindeki orduyla İstanbul'dan hareket etmesini pür dikkat takip etmiş, yanında Halife III. Mütevekkil ve dört mezhep kadıları olduğu halde Halep'e gitmek üzere 19 Mayıs'ta yola çıkmıştı.)
Yavuz Azez'i geçerek Türkmen yerleşim birimlerinden olan Türkmenbarı'nın 5 km. batısında bulunan Dâbık Kasabasına geldiğinde Sûltân Kansu Gavri'de Dâbık düzlüğünde kendisini beklemektedir. Burası yeşil çayırlıkları ve çok geniş bir alanının düzlük oluşundan dolayı Dâbık'ın Düzlüğü mânâsına gelen Merc-i Dâbık diye anılmaktadır.
Bu geniş sahranın tarihi özellikleri de vardır. En eski bilineni Hz. Dâvûd'un (Aleyhisselam) bu sahrada bulunan Türkmen Köyü Toybuk'ta bir makâmının bulunmasıdır. Davud Aleyhisselam'ın mâkâmı üzerine ne zaman yapıldığı bilinmeyen bir de türbe vardır. (2014'te bölgeyi ele geçiren işid 'Daeş' tarafından yıkılmıştır.) Kansu Gavri, buraya gelerek Yavuz Sûltân Selim'in ordusunu burada karşılamak istemiştir. Sebebi Hz. Davud Aleyhisselam'ın mânevi desteğini alarak savaştan gâlip çıkmak istemesidir.
Bu bölge aynı zamanda Halife Süleyman b. Abdülmelik'in Bizans'a yönelik seferi sırasında Suriye ordularının ana karargâhı olmuştur. Dâbık'ta hazırladığı 100 bin kişilik ordusunun başına kardeşi Mesleme'yi geçirterek, İstanbul'u fethetmeden ve kendisinden ikinci bir emir almadan dönmemesini, İstanbul fethedilene kadar Dâbık'tan ayrılmayacağını söylemiş ve gerçekten de bu süre içerisinde Dâbık'ta yaşamış 717 yılında burada vefât etmiştir.
Vefât etmeden önce yerine eniştesi ve amcasının oğlu, bizim de âcizâne Halep ile Hama arasında bulunan türbesini ziyâret etme imkânı bulduğumuz meşhûr halife Ömer bin Abdülaziz'i veliaht tayin etmişti. (22 aylık halifeliği süresince zekât memurları zekât verecek kimse bulmakta zorluk çekmişlerdir.)
Meşhûr Abbasi Halifesi Hârûnürreşîd'in de zaman zaman bu bölgeye gelerek askerî manevralar öncesi aynı sahrada karargâh kurduğu bilinmektedir.
Yine 1098'de haçlı ordusunun Antakya'yı ele geçirdiği bir zamanda Musul hâkimi olan Kürboğa'nın Merc-i Dâbık'ta; Dımaşk (Şam) Meliki Dukak, Ata-Beg Tuğtegin, Humus hâkimi Hüseyin, Sincar hâkimi Arslantaş ve Artuklu Beyi Sökmen'in de kendisine katılmasıyla Selçuklu ordusunun Antakya'yı haçlılardan temizlemek için harekete geçtiği yerdir. (Kürboğa, Tutuş'un öldürdüğü vali Aksungur'un küçük yaştaki oğlu meşhûr İmâdüddin Zengî'yi yanına alarak yetiştiren ve Musul Ata-Beg'i olmasını sağlayan kişidir.)
Bunlardan başka Memlükler devrinde Anadolu'ya yapılan seferler öncesi askerî ana üs olarak kullanılan Merc-i Dâbık'ın isminin bütün dünyaca duyularak bilinmesi, Yavuz Sûltân Selim ile Kansu Gavri arasında meydana gelen savaşta olmuştur.
Bu savaşın ana sebebi ise; Osmanlı Devleti kurulduğu günden beri Anadolu üzerinde tehditleri hiç bitmeyen Memlüklerin tehlikeli davranışları olmuştur. Memlükler, Çukurova'yı ellerinde tuttukları gibi, yeri gelip Kütahya'ya kadar sarkmışlar, nice Osmanlı vezirlerini ve beylerbeylerini şehit etmişlerdi. (1485-1491 savaşları.) Ayrıca Kahire'de bulunan Abbasi Halifesini kullanarak, Anadolu Beyliklerini etkilemeleri rahatsızlık vermişti.
Fakat en önemli nedenlerden birisi de II. Bâyezid döneminde şehzâdeler arasında taht kavgalarının kızıştığı bir dönemde Manisa sancağını elde ederek diğer kardeşleri arasında avantajlı duruma geçmek isteyen Şehzâde Korkut'un babasına şantaj yapmak için güyâ amcası Cem Sûltân'ı taklit ederek 1509 Mayıs'ında Mısır'a gitmesi ve Sûltân Kansu'nun da büyük bir debdebe ile onu karşılaması ve Korkut'u Osmanlı tahtına vâris göstermesiydi. Yavuz daha Trabzon'da iken bunu bir kenara yazmıştı.
İşte Yavuz Sûltân Selim Hân, bütün bunları bir çırpıda çözmek için Kahire'de nihayete erecek olan bu sefere çıkmış Merc-i Dâbık'a kadar gelmişti. Şimdi iki ordu 24 Ağustos 1516 günü sabah erken saatlerde karşı karşıya gelmiş kozlarını paylaşacaktı.
60 bin kişilik Osmanlı ordusunun merkezinde Yavuz Sûltân Selim atının üzerinde eli kılıcının kabzasında yeniçeriler ve kendisine son derece bağlı Azablar ile ilk saldırıyı Memlüklerin yapmasını bekliyordu. Vezir-i Âzam Sinan Paşa'nın kumanda ettiği sağ kanatta; Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, Karaman Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Ramazanoğlu Mahmud Bey bir de Osmanlı'ya sâdâkatinden dolayı Memlüklerin Kahire'de Züveyle Kapısına astığı Şehsûvar Bey'in oğlu Dulkadıroğlu Ali Paşa vardı. (Ali Paşa, Kansu Gavri'nin yerine geçecek olan Tomanbay'ı babasının intikamını alması için Yavuz'un kendisine teslim etmesiyle Ridâniye zaferi sonrasında Tomanbay'ı aynı kapıda asacaktır.)
Sol kanatta ise; komuta merkezinde sonradan Vezir-i Âzam olacak olan Vezir Yunus Paşa, Rumeli Beylerbeyi Yusuf Paşa, Amasya Beylerbeyi İsfendiyaroğlu Mehmed Paşa, Diyarbakır Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa, Yavuz'un kayınpederi Kırım Hân'ı Mengli Giray Hân'ın iki oğlu Saadet Giray (ileride 8 yıl hân'lık yapacaktır) ve Mübârek Giray bulunuyordu. (Mübârek Giray, Moskova'yı alarak ismi taht alan'a çılan Devlet Giray Hân'ın babasıdır. Ridâniye savaşında şehit olacaktır.)
80 bin kişilik Türk veya Türkleşmiş Çerkezlerden oluşan Memlüklerin merkezinde yine doğal olarak Sûltân Kansu Gavri bulunurken, makâmı ve yetkileri Beylerbeyliği makâmının üzerinde olan Makâm-ı Saltana'lardan Şam Nâib-i Saltanası Şaybek sağ kanatta, sol kanatta ise Halep Nâib-i Saltanası Hayrbey son derece donanımlı süvari birliklerinin başında hazır bekliyorlardı.

169