22 Haziran 1533 İstanbul Anlaşması ve anlaşmaya giden süreçte Kânûni Sûltân Süleyman

General Nicolas Jurischitz ve Lemberg Kont'u Joseph von Schneeberg başkanlığındaki 24 kişilik Alman elçilik heyeti 17 Ekim 1530'da geldikleri dünyanın başkenti İstanbul'da ümitle Sadrâzâm İbrâhim Paşa tarafından kabûl edilmeyi bekliyorlardı. İbrâhim Paşa 25 Ekim'de heyeti kabûl ederek dinledi ve tekrar çağıracağını söyleyerek huzurdan çıkardı.

9 Kasım'da tekrar huzura çağırdığı heyetle yaptığı görüşmenin ardından 8 gün sonra; 10 senedir Osmanlı Türk Hâkânlığı tahtında oturan, yaptığı Belgrad, Rodos, Macaristan ve Viyana seferleriyle arşı titreten 35 yaşındaki Cihân Sûltân'ı Kânûni tarafından 17 Kasım'da kabûl edildiler.

Heyet, son kez 19 Kasım 1530'da İbrâhim Paşa tarafından kabûl edildiklerinde Paşa, Alman heyetin sunmuş olduğu; "Kânûni Sûltân Süleyman Mohaç'tan sonra Macar tahtına oturttuğu Szapolya'yı azletsin, yerine Almanya Kralı Ferdinand'ı tayin etsin, Szapolya hangi şartlarda Türkiye'ye bağlı ise ve ne kadar vergi ödüyorsa aynı şekilde bağlanmayı ve vergi ödemeyi kabûl ediyoruz" teklifi karşısında âdeta kükreyerek son kez şunları söyledi: "Divân-ı Hümâyûn, Charles Quint'i İspanya Kralı, Ferdinand'ı da onun Viyana valisi olarak tanımaktadır. Avrupa'da Augustus'tan (Jül Sezar'ın yiğeni ve evlatlığı İlk Roma İmparatoru) sonra birinci asırdan beri bir tek imparatorluk tacı olduğu mâlûmdur. Bu tac Roma İmparatorluk tâcıdır. Şimdi bu tâcı Türkiye Hâkânı olan zat taşımaktadır (İstanbul'un fethinden itibâren). Zira kayserlerin (Bizans İmparatorları) meşrû halefidir. Charles Quint'in İmparatorluk iddia etmesi küstahlıktır, gayrimeşrûdur. Ferdinand'ın kendisini Macaristan ve Bohemya Kralı ilân etmesi ise küstahlıktan öteye geçen bir komedidir. Zira Macaristan Türkiye Hâkânı tarafından 1526 ve 1529 seferlerinde iki kere fethedilmiş ve Hâkân'ın sâdık kullarından Szapolya'ya ihsan olunmuştur."

İbrâhim Paşa sözlerinin burasında durakladı. Alman elçilik heyetini baştan aşağı süzdükten ve huzurundan kovmadan önce dudaklarından son kez şu cümleler döküldü: "Macaristan işlerinden tamamen el çektiği takdirde Divân-ı Hümâyûn olarak Ferdinand'ın Bohemya Kralı ve Avusturya Arşidükü sıfatlarını tanıyabiliriz. Aksi takdirde oturduğu tahtını başına geçiririz. Şimdi gidin ve bunları söyleyin."

Paşa haklıydı. Ferdinand bir Habsburg Hânedânı üyesi idi ve Ferdinand'ın Budapeşte'ye yerleşmesi demek, Macaristan'ı Kânûni'nin ezeli ve ebedi rakibi Charles Quint'in hâkimiyene bırakmak demekti.

CHARLES QUİNT ve FERDİNAND

Charles-Quint 12 Ocak 1516'da I. Carlos unvanıyla İspanya Tahtına oturduğunda aynı zamanda Aragon, Kastilya, Napoli ve Sicilya Kralı olarak da taç giymişti. Hollanda-Belçika Hükümdarlığını da elinde bulunduran Charles-Quint 28 Haziran 1519'da ise V. Karl (Şarlken) unvanıyla Almanya'nın da Hükümdarı olmuştu.

Kız kardeşleri ise, Portekiz, Danimarka, Norveç, İsveç tahtlarını paylaşıyordu. Diğer bir kız kardeşi Mohaç'ta ölen Macar Kralının eşiydi. Ayrıca erkek kardeşi Ferdinand Kral olarak Avusturya'nın başına yerleşmişti.

22 Eylül 1520'de vefât eden babası Yavuz'un yerine 25 yaşını 4 ay, 25 gün geçe tahta oturan Kanunî işte böyle bir dev hânedanın doğduğu Avrupa'da (şimdiki AB) Türk gücünün kesintisiz devam etmesi, atalarının başlattığı fütuhatın tamamlanması ve hilâl'in haç'a galip gelmesi için var gücüyle çalışması gerektiğini biliyordu. Ayrıca fetih yürüyüşü durduğu an Haçlı Ordularının üzerlerine çullanacağını da biliyordu. Nitekim Selçuklu'dan sonra Osmanlı Türkü'ne karşı Türkleri Trakya'dan atmak için başlatılan 1. Haçlı Seferi 1364'te Edirne önlerinde durdurulmasa idi (Sırpsındığı Zaferi) sonucun neler olacağı şehzâdeliğinde kendisine öğretilmişti.

Kendisine öğretilen bir şey daha vardı. 1. Haçlı Ordusunun başkomutanı Birinci Layoş idi, yâni Macar Kralıydı. Yardımcısı V. Uroş idi, yâni Sırbistan Kralıydı. Diğer yardımcısı Tvrtko idi, yâni Eflak (Romanya) Prensiydi. Öyleyse önce bunların başı ezilmeliydi. Zâten babası Yavuz, buralara yapacağı seferin hazırlıklarını yapmak için Edirne'ye giderken Hak'kın Rahmetine kavuşmuştu.

İşte Sûltân Süleyman bu şartlar içerisinde tahta geçtikten 8 ay sonra ilk seferini Belgrad üzerine yaptı. Belgrad; II. Murad, oğlu Fâtih ve onun oğlu II. Bâyezid dönemlerinde kuşatılmış ancak alınamamıştı. Babası Yavuz'un ise ömrü vefâ etmemişti. Öyleyse sıra kendisindeydi ve mutlaka fethedilmeliydi.

Öyle de oldu, Kânûni yaptığı ilk seferde önce Belgrad'ı aldı, ardından Rodos'tan şövalyeleri kovarak Ege'ye hâkim oldu. Ardından Mohaç'ta dünya harp tarihinin en kısa sürede en kesin zaferini kazanarak Almanların yutmak istediği Budapeşte'ye girdi. Sonra da, Macaristan benimdir, bende kalacak mesajını vermek üzere Viyana'yı kuşattı, karşısına çıkacak Alman ordularını ve haçlı ordusunu özellikle Charles-Quint ve kardeşi Ferdinand'ı aradı ama bulamadı.

Kendisine meydan savaşı verecek muhatap bir ordu bulamayan Kânûni dönüşe geçtiğinde bu kez de verdiği emirle Akıncılarını Avrupa derinliklerine saldı. Bir akıncı kolu Almanya içlerinde Bavyera'ya dalarak Bavyera'nın merkezi Regensburg'u fiilen zaptederken, Bohemya, Moravya ve Slovakya'yı baştan aşağı tahrip etmiş, ayrıca Viyana'nın 100 km. kuzeyindeki Moravya'nın merkezi Brunn'da zaptedilmişti.

Diğer bir akıncı kolu ise İsviçre'ye girmiş, Liechtenstein Prensliğinin merkezi Vaduz'a dalmış, prensin oğlunu esir aldıktan sonra şatosunu tahrip etmişler, ardından Ren Nehri kıyılarını baştanbaşa çiğnemişlerdi. Diğer taraftan tımarlı sipahiler ise Avusturya'nın ikinci büyük şehri Graz'ı zaptettikten sonra Slovenya'nın Marburg şehrini de zaptetmişlerdi. Bu akınlardan Hırvatistan'da nasibini almış, Pojega ve Bölgesi tahrip edilmişti. Yine Karantiya'ya girilmiş, Hüttenberg ve civarına unutamayacakları ders verilmişti. Bütün bunlardan maksat İmparator Charles-Quint ve Kardeşi Ferdinand'ın gücünü ezmekti.

Nihayet Alman elçileri General Nicolas Jurischitz ile Lemberg Kont'u Joseph von Schneeberg başkanlığında 24 kişilik heyet yukarıda anlattığımız gibi İstanbul'a gelmişler ve bu kez de Sadrâzâm İbrâhim Paşa elçilerin getirdiği teklifi ağır bir dille reddederek elçileri fenâ ezmişti.

Bütün Avrupa'ya hâkim olan Charles-Quint ve kardeşi Ferdinand'ın yapacağı tek bir şey kalmıştı son bir kez güçlerini ortaya koyarak Budapeşte'yi işgâl etmek ve Türk Hâkânı karşısında masaya güçlü oturmak ve Türkiye'yi sulhe zorlamaktı. Bunun için uzun hazırlıklardan sonra Mareşal von Roggendorf komutasındaki çok büyük bir kuvvetle Budin'i (Budapeşte) muhasaraya başladılar. Budin'i 3 bini Türk 10 bini Macar 13 bin kişilik bir kuvvetle Kasım Paşa savunuyordu.

Haber tez zamanda İstanbul'a ulaştı. Bu kadar büyük bir orduyla yapılan muhasaranın kaldırılabilmesi ve düşmana anladığı dilden cevap verilmesi için Kânûni'nin yeni bir sefere çıkması kararlaştırıldı. Sefer hazırlıkları başladı.

Fakat Kasım Paşa'nın yardım çağrısına cevap vermek için hızla hazırlanan birisi daha vardı. O da Budapeşte'ye 450 km. mesâfede bulunan Semendire Beylerbeyi meşhûr akıncı Balibey'in kardeşi Akıncı Bey'i Mehmed Bey'di. Önden gönderdiği casuslar, Alman Ordusuna Sadrâzâm İbrâhim Paşa'nın büyük bir ordu ile üzerlerine geldiğine inandırmış, ardından Budin önlerindeki Alman Ordusuna yaptığı şiddetli taarruzda Almanların toplarını bırakarak kaçmalarına neden olmuştu.