15 Aralık Orhun Kitâbelerinin okunması, "Dünya Türk Dili Günü" ilânı
HALİT KANAK
1226 Horasan doğumlu Alaaddin Ata Melik Cüveyni, Moğol prenslerinden Emir Argun Ata ile geldiği Moğol Başkenti Karakurum'da devletin tarihini yazma konusundaki teklifi kabûl eder. Zâten dedesi Celaleddin Harzemşâh'ın, babası ise Cengiz Hân'ın oğlu Ögeday (Oktay) Hân'ın mâliye veziri olarak görev yapmışlardır.
Cüveynî, yazacağı tarih kitabı için çalışmalara başladığında dolaşmadığı yer kalmaz. Yeri gelir Hülâgü ile Alamut Kalesinin yıkılmasında, haşhaşilerin tarihten silinmesine şahitlik eder, yeri gelir uçsuz bucaksız steplerde dolaşır. 1283'te Azerbaycan'da vefât etmeden 23 yıl evvelinde "Tarih-i Cihân Gûşay" (Cihan Fâtihi'nin tarihi) kitabını tamamlamıştır. Moğollar, Hülâgû ve İlhanlılar'ın İran'ı fethini ve İsmaililer'in tarihini anlatan ayrıntılı bir tarihî eserdir.
Cüveynî, diğer tarihçilerin ulaşmasının hiç de mümkün olmadığı, kendi görevi ve ailevi bağlantıları nedeniyle kapalı ve gizli olan pek çok bilgiye ulaşmış, bunun bir kısmını kitabına almıştır. Kitabına aldığı bir konu da Orhun Kitâbelerinin varlığı olmuştur.
Karakurum yakınlarından başladığı steplerde araştırma yapma çalışmaları esnâsında ulaştığı kitâbeler böylelikle kayıt altına alınarak yıllar sonrasına taşınmış, araştırmacılara yol göstermiştir.
Bu konuyla ilgili çeşitli çalışmalar yapıldıysa da bu eski Türk Kitâbeleri asırlar sonra İsveçli esir bir subay olan Johan von Strahlenberg tarafından yeniden keşfedildi. Strahlenberg, 8 Temmuz 1709 Poltova Muharebesinde Rusya'ya esir düşmüş (Bu savaşta İsveç Kralı Demirbaş Şarl Osmanlı'ya ait Bender Kalesine sığınmış ve 5 yıl boyunca ülkesine dönememiştir), sonra da Rus çarı 1. Petro tarafından Sibirya'ya sürülmüs ve orada serbestçe dolaşmasına müsaade edilmişti.
Yolu; Sibirya'nın bitki örtüsünü incelemek için görevlendirilen bitki bilimci Daniel Gottlieb Messerschmidt'le çakıştı. Birlikte saha çalışmasına başlayan bu ikili 1721 yılında Güney Sibirya'nın Orhun Irmağı'nın yukarı mecrasında çalışma yaparken üzerinde daha önce karşılaşmadıkları bir yazı çeşidi bulunan kitâbelerden birini keşfetti. Strahlenberg; mezar taşı olduğunu zannettiği bu yazıtın üzerindeki yazı şekillerini defterine not aldı ve esareti bitince döndüğü Stockholm'de 1730 yılında, "Das Nordund Ostliche Theil von Europa und Asia" adlı eserinde bunu yayınladı. Böylece âbideler bir kez daha bilim dünyasının dikkatini çekmiş oldu.
Bundan başka Alman asıllı Rus Peter Simon Pallas'da 21 Haziran 1768 tarihinde bir grup bilim adamı ile birlikte Rus İmparatorluğu'nun daha önce gidilmemiş yerlerini keşfetmek için altı yıl sürecek olan bilimsel bir keşif gezisine çıkmış, bu âbideleri görmüs ve seyahatnâmesinde bahsetmistir.
Bunlardan başka 1822'de Spassky de Petersburg da kitâbelerin kopyasını da paylaştığı eserini yayınlamış, 1887-1888 yıllarında ise Finlandiya'lı ve Rus araştırmacılar bölgeye ayak basmışlar bunlardan Rus arkeolog Nikolay Mihailoviç Yadrintsev Orhun Irmağı kıyısında bulduğu iki büyük kitâbenin içeriğini 1890 yılında yayınlamıştı.Bu yeni keşif üzerine Finlandiya'lı Axel Olai Heikel ekibiyle Orhun Nehri kıyılarına gitti. Fin heyeti de bu bilimsel gezi sonunda Orhun Yazıtları'nın kopyalarını yayınladı.
Kitâbelerin bulunduğu yer, Baykal gölünün güney ucundan takriben 400 km. güneyde ve Moğolistan'ın başkentinin yaklaşık 160 km. batısındadır. Burası Cengiz'in başkenti Karakurum harabelerinin karşısına düşmektedir. Yani Orhun Nehrinin batı kıyısı yakınlarında Karakurum, doğu kıyısı yakınlarında da Orhun Kitâbeleri bulunmaktadır.
Bilge Kağan ile Kül Tigin Âbidesi, 3 âbidenin en az tahrip olanı ve sağlamı olanıdır. Yüksekliği 3,75 metredir. Tepede genişlik 1,22 tabanda 1,32 metredir. Bunların her birinin 4 cephesi vardır.
Bu yayında taşlardan birisinin üzerinde yazan Çin'ce kısa metinin çevirisinde bu kitâbelerden birisinin 732 yılında ölen bir Türk Prensinin anısına dikilmiş olduğu yazıyordu. Demek ki taşların üzerindeki metin TÜRKÇE idi öyleyse çözülmesi elzem olmuştu.
Bu husus, 1842 Kopenhag doğumlu Fin, Yunan ve Macar dillerini de iyi bilen ünlü Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen'in dikkatini çekmişti. Vakit kaybetmeden bu konu üzerinde çalışmaya başladı. Yaptığı titiz çalışma onu başarıya götürdü.
Nihayet 15 Aralık 1893'te Kopenhag Bilimler Akademisinin toplantısında çıktığı kürsüde Orhun yazıtlarında kullanılan "runik" yazıyı (Runik yazı ilk çağ Orta Asya toplumları olan Türkler, Macarlar, Etrüskler ile Kuzey Avrupa Ülkeleri Finlandiya, Norveç, Almanya gibi ülkelerde yaşayanlar tarafından kullanılmış bir yazı türüdür) çözümlediğini hazırladığı raporla bilim dünyasına duyurdu.
Bu rapor kısa zaman sonra da Danimarka Bilim ve Edebiyat Akademisi bülteninde yayınlandı. Zaten profesör olarak pek çok başarıya imza atmıştı. Ancak en önemli çalışması üzerinde titizlikle durduğu Orhun Kitâbelerinin çözülmesi oldu.
Vilhelm Thomsen, bu kitâbeler üzerinde yaptığı çalışmalarla hem Göktürk Alfâbesini ortaya çıkarmış, hem de metinleri okuyarak tarihte yaşanan birtakım hâdiseleri günümüze taşımış oldu. Ve bu başarısından dolayı Türk dili ve tarihine ışık tuttuğu için 24 Ekim 1915'te Hâriciye Nâzırlığına getirilen Halil Menteşe'nin teklifi Enver Paşa'nın onayı İle Osmanlı-Türk Devleti tarafından kendisine, Göktürk Kitâbeleri'nin Kopenhag'ta sonuçlarını açıkladığı tarihin yıldönümüne gelen 15 Aralık 1915 çarşamba günü "Mecidiye Nişanı" verildi.
Bununla kalınmadı.. Bu konuyla alakalı bir büyük ödül de Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın gayretli çalışmaları neticesinde yeryüzünün dört bir yanında yaşayan 350 milyonu aşkın Türk Milletinin her bir ferdine verildi. Neydi bu ödül
Bildiğiniz gibi, UNESCO 43'üncü Genel Konferansını yaptığı Semerkand'ta aldığı önemli bir kararla Vilhelm Thomsen'ın Orhun Kitâbelerini çözerek okuduğu 15 Aralık tarihini, Dünya Türk Dili Ailesi Günü olarak ilân etmişti.

21