Köyün kenarında sükûnetiyle konuşan bir çeşme vardı. Kim bilir kaç yolcunun susuzluğunu dindirmiş, kaç garibin duasını işitmişti. O çeşmenin taş basamağında her akşam iki yaşlı adam buluşurdu. Biri Hasan Ağa, diğeri Derviş Ali idi. Her ikisi de ömrünün son demlerindeydi ama sözleri hâlâ genç bir kalbin sıcaklığıyla yankılanırdı.Hasan Ağa, gençliğinde diyar diyar gezmiş, nice kervanlara katılmış, nice yollardan geçmişti. Ayağının bastığı taşlar bile onu tanırdı. Fakat yıllar geçtikçe yolun ne kadar uzun değil, insanın ne kadar eksik olduğunu anlamıştı. Derviş Ali ise hiç köyden çıkmamıştı. Ama gönlü, ufuklardan da öteye, insanın içine doğru yürüyen bir dervişti. Onun yolculuğu haritada değil, kalbin derinliklerinde yaşanırdı.Bir akşam güneş, dağların ardından sızarken Hasan Ağa bastonuyla toprağa bir çizgi çekti. "Bak Ali," dedi, "şu çizgi var ya… Benim ömrüm bu işte. Eğri başlamış, eğri bitiyor. Düz tutamadım yolu." Derviş Ali hafifçe tebessüm etti, dudaklarının arasından bir dua süzüldü: "Kardeşim, çizginin eğriliği değil, niyetin doğruluğu kurtarır insanı. Yolun sonu toprağa varır ama menzili Hakk'a varan bir gönül, en eğri yoldan bile doğruluğa çıkar."Bir süre sessizlik oldu. Gökyüzü mora bürünmüş, suyun şırıltısı tespih gibi aralarına dolmuştu. Hasan Ağa derin bir iç çekti: "Ali, çok dost yitirdim ben. Nice yoldaşla yola çıktık; kimimiz yarı yolda kaldı, kimimiz menzili unuttu. Kimi dönüp gitmeyi marifet sandı. Yoldaşsız yürümek ne zormuş, insan bazen nefesini bile paylaşacak birini özlüyor."Derviş Ali başını kaldırdı, gözleri hâlâ genç bir çocuğun gözleri kadar berraktı. "Yoldaş" dedi, "Sadece insanda aranmaz Hasan. Bazen bir dua olur, bazen bir sabır, bazen de Allah'ın sessizce yüreğine bıraktığı bir huzur. İnsan yolda tek bırakılır ki, yoldaşını kalbinde bulsun. Asıl yoldaş, seninle yürüyen değil, senin içinde susan kişidir..."Hasan Ağa'nın gözleri doldu. Bastonuna dayanarak doğruldu. "Yine de" dedi, "Birlikte yürümek başka. Omzunda güven duyduğun bir nefes olmalı. Yükü paylaşınca yol kısalıyor, gölge çoğalıyor. Evvel refîk, ba'del tarîk derler ya, meğer boşuna değilmiş."Rüzgâr dağlardan serin bir nefes getirdi. Çeşmenin suyu ince bir dua gibi akmaya devam etti. Hasan Ağa elini göğsüne koydu, "Allah yoldaşımızı kalbimize göre versin Ali," dedi. Derviş Ali gülümsedi, "Âmin Hasan, çünkü bazen yoldaş, bir insan değil, Allah'ın sana tuttuğu bir aynadır."O an ikisi de sustu. Gökyüzü karardı, yıldızlar birer birer belirdi. Hasan Ağa'nın bastonu toprağa saplı duruyordu, Derviş Ali'nin kalbi sanki yıldızların arasına karışmıştı. Gecenin sessizliğinde sadece çeşmenin suyu konuşuyordu: "Yol bitmez, menzil değişir. Yoldaşın varsa, her durak bir dua olur."O iki yaşlı adam orada, o taşın üstündeyılların yüküyle değil, birbirlerine yoldaş olmanın huzuruyla kaldılar. Ve köyde o günden sonra herkes bilir oldu ki; insanı menzile ulaştıran ayakları değil, yoldaşının kalbidir…