Buluttan deniz üzerine bir damla damladı. Denizin genişliğini görünce de utandı. Kendi kendine;
"Deniz bulunan yerde ben kim oluyorum Eğer o varsa, ben yok sayılırım!" dedi.Damla kendisini küçük gördüğü için, sedef onu bağrına bastı, nazla besledi. Kader o damlayı öyle yükseltti ki, sultanların taçlarına lâyık inci oldu.Damla kendisini alçak gördüğü için yücelik buldu, yokluk kapısını çaldığı için var olduBir üniversite profesörü ünlü bir gönül sultanını ziyarete gitmişti. O mübarek zat misafirine sessizce çay ikram ederken, profesör maneviyat üzerine konuşuyordu. Gönül sultanı, profesörün uzattığı fincanı önce ağzına kadar doldurdu. Ama doldurmaya devam etti. Çay fincandan taştı, tabağa döküldü, oradan da yere. Ama o zat çayı koymaya devam ediyordu.Çayın fincandan taşıp yere dökülmesini hayretle izleyen profesör sonunda kendisini tutamadı:"Doldu taştı! Daha fazla alamaz!""Sen de bu fincan gibisin" dedi o mübarek zat: "Zihin fincanın doluyken sana maneviyatı nasıl anlatabilirim"
Kadın komşularından birisi hakkında bir dedikoduyu yayıp duruyordu. Birkaç gün içinde bütün köy bu dedikoduyu duydu. Dedikodunun kurbanı derinden yaralandı ve incindi. Dedikoducu kadın daha sonra yaptığından pişman oldu. Hatasını nasıl tamir edebileceğini sormak için bir âlime gitti."Pazara git" dedi alim. "Bir tavuk al ve onu kestir. Eve dönerken tüylerini yol ve yol boyunca yere at."