Işıldamaya devam

Yılanın biri bir ateş böceğinin peşine düşmüştü.

Onu tam yemek üzereyken ateş böceği "Sana bir şey sorabilir miyim" dedi.

Yılan "Aslında kurbanlarımın sorularını cevaplamam ama bir istisna yapıp sana izin vereceğim" diye cevapladı.

Ateş böceği sordu:

-Sana bir şey mi yaptım

-Hayır, dedi yılan.

-Senin besin zincirine mi dâhilim diye sordu ateş böceği.

-Hayır diye cevapladı yine yılan.

-O hâlde niçin beni yemek istiyorsun diye sordu böcek.

-Işığını görmeye dayanamıyorum da ondan, dedi yılan.

Bazen kimseye zararınız olmasa ve hatta her türlü iyiliği yapsanız dahi, birilerinden darbe yersiniz.

Çünkü 'sizdeki ışık onlarda yoktur ve ışığınızdan rahatsız olup' sizi kıskanırlar

Haset, tedavisi mümkün olmayan en öldürücü ahlak hastalıklarından... Özenmenin "neden ben değil" temalı karanlık kısma geçişi. Başkasının balını kendi ağzına zehir etme derdi... Kadın erkek, genç yaşlı fark etmeksizin sağanak kötü huy... Ve maalesef çılgınca arttı!..

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; vakti zamanında eşinin dostunun, konunun komşunun, tanıdığın tanımadığın, akrabanın iş arkadaşının başarısına, kazancına, saadetine sevinen, mutlu olan takdir eden insanlar yaşardı... Da... Nereye gitmiş onlar..

Sosyal medya mı kabarttı yoksa şebeke suyuna birileri ilaç mı kattı bilmem.

Lakin gerçek şu ki; insanlar birbirlerinin yediğine içtiğine, giydiğine, keyfine, aile saadetine, evine arabasına, başarısına mevkisine, tepeden tırnağa her şeyine haset eder oldu! Öylesine bir hâl aldı ki; boşuna "neyim var yahu haset edilecek" diye kendini sorgulamak nafile. Çünkü; bir hasetçi için 'varlığın yeter!..'

Mümin, gıpta ederken münafık haset eder. Türlü fesatlar, oyunlar, entrikalar, kusur aramalar, üstünlük taslamalar, suizanlar, gıybet, hiçbir şey yapamazsa ettiği nazar... Hiç beklenmedik kişilerden hiç beklemediğiniz kadar!