İyileş de oku bunları...

"Gazeteci-yazarların 'iki ihtiyarı' olarak genellikle beraber olduğumuz Hasan Karakaya'nın da içi içine sığmıyordu. Cumhurbaşkanımızla beraber tavafta bulunmak, Hacerü'l Esved'e yüz sürebilmek ve Kabe'nin içinde ibadet edebilmek manasına geliyordu. Mekke-i Mükerreme'ye vasıl olup, misafirhaneye eşyalarımızı bırakıp aşağı indiğimizde, heyetin gittiğini fark ettiğimizde üzülmüştük. Hasan Karakaya ve bizim durumumuzda olan Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlarından Şeref Malkoç ile birlikte hızlıca Harem'e geçtik. Ancak zemin kat girişlere kapatılmış olduğu için, ilave bölümde tavafımızı yapmak durumunda kaldık. Tavaf boyunca elindeki kitaptan dualar okudu Hasan Karakaya. Tavafı bitirip Say'e geçtiğimizde, her turdan sonra oturup dinlenmemiz gerekti. Daha önce iki defa kalp sıkıntısı geçiren Hasan Karakaya'ya uydurmuştuk kendimizi. O kalkalım deyince kalkıyor ve yürüyüşümüzü ona göre ayarlıyorduk. Arada bir de soruyordum, herhangi bir sıkıntı var mı diye. 'Yorgunluk' diyordu sadece. Cumhurbaşkanımızla beraber tavafta bulunup Kabe-i Muazzama'nin içinde ibadet yapamamak ve Hacerü'l Esved'e yüz sürememek biraz üzmüş gibiydi Hasan Karakaya'yı. Ama 'nasip' diyordu; 'inşaallah bir dahaki sefere...' Mekke-i Mükerreme'ye veda edip Medine-i Münevvere yoluna çıktığımızda, Cumhurbaşkanımızla beraber yapılacak Mescid-i Nebi ziyaretinin heyecanı kaplamıştı hepimizi. Hasan Karakaya, normalde girilmesi zor olan bölümlere girebileceğimiz ve doya doya bir ziyaret yapacağımızı belirtiyor, bu defa geç kalmamak gerektiğini söylüyordu. Öyle oldu ve geç kalmadık hakikaten. Otelden Mescid-i Nebi'ye doğru güvenlik kordonu arasındaki yolculuk sırasında zaman zaman dışarda kalsak da, kopmamayı başardık.

Mescid-i Nebi'de Cumhurbaşkanımız ve heyetiyle birlikte, Cennet Bahçesi olarak bilinen kısımda namaz kıldık, dua ettik ve sonrasında güzel bir sohbet dinledik. Hasan Karakaya, bulduğu her boşluğu namazla dolduruyordu. Efendimiz (sav)'in teheccüt kıldığı bölümde beraber kıldığımız ikişer rekat namazın, Hasan Karakaya'nın son namazı olacağını bilemezdik tabii.

Ziyaret sonrası buluştuğumuz lokantadan otele dönerken, bir ara ekipten koptuk.

Öndekiler 'iki ihtiyar' geride kaldı diye düşünmüşlerdi. Yorgundu Hasan, herhangi bir sıkıntı var mı diye soruyor, hep sakince verdiği 'yok, şimdi geçer' cevabını alıyordum.

Otele yakın bir yerde, Hasan dinlenmek istedi. Problem var mı diye sorduğumda, 'yok, dinlenirsek geçer' dedi. Az sonra bir taksi çevirerek otele vardık, içeri girince dinlenmek için oradaki kanepeye oturdu Karakaya. Kanepede otururken diğer arkadaşlar da geldiğinde Hasan Karakaya'nın durumu kötüleşmeye başlamıştı.

Cumhurbaşkanımızın doktorlarına haber verildi hemen, cankurtaran çağrıldı. Cumhurbaşkanımızın doktorlarının ve götürüldüğü Kral Fahd Hastanesi doktorlarının müdahaleleri, Hasan Karakaya için son çırpınışlardı, olmadı..."

Bu satırlar, rahmetli Hasan Abi'nin son anlarında yanında olan Ekrem Kızıltaş'ın 4 Ocak 2016 tarihli yazısından.