Ülkeler bazında meseleye baktığımız zaman bunun pek çok örneklerini görmek mümkündür. Cumhuriyetle yönetildiğini sandığımız birçok ülkenin gerçek cumhuriyet olmadığını söylemek mümkündür.
Türkiye Cumhuriyetine baktığımızda yüz yıllık cumhuriyetin adının cumhuriyet olduğunu söylemek mümkündür. Ama içi boşaltılan ve denetimsiz hale getirilen herhangi bir yönetim, adı ne olursa olsun, yönetenleri diktatörlüğe götürür. Tek adam yönetiminin getirdiği uygulamalar eğer gerçek meclis denetiminden uzak iseler diktatörlüğe dönüşmüş demektir. Irak, Suriye, Libya, Cezayir vs. bunların en bariz örneklerindendir.
Gerçek cumhurî idareye Asr-ı Saadeti örnek verebiliriz. Hz. Peygamberden sonraki Dört Halife yönetimi hem yönetim ve hem de seçiliş itibariyle cumhurî sistemi yansıtan bir uygulama idi.
Gerçek cumhurî idarenin özelliğini ve önemini Bediüzzaman Tarihçe-i Hayatında şöyle ifade eder:
Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış, resmen zapta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve latîf bir vakıa-i müdafaayı beyan ediyorum.
Orada benden sordular ki: "Cumhuriyet hakkında fikrin nedir" Ben de dedim:
Eskişehir Mahkeme reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman, şimdiki gibi, halî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu; ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyu ile yerdim.