Yürek ağrısı!

SEVDİĞİMİZ insanları kaybettiğimiz zaman hayata bakışımız anlık da olsa değişiyor.
Batarken teknelerimiz ya da batırılırken, nasıl terk edeceğiz bu zamansız yolculuğu Yitirdiklerimiz ve kazandıklarımızla hayata bıraktıklarımız arasında imzamız nasıl olacak Taşınmaz malları vicdanlardan daha değerli sayanlar dünyasında gerçekleri anlamak için vaktimiz olacak mı acaba

Hayat bir mücadele olsa da başkalarını devirerek ayakta kalmak duygusunun hayatta yeri yok.
Bu dünyadan göç ederken sevgilerini mallarını bağışlayabilirsin ama kendini bağışlayamamak var ya, o berbat bir şey!

"Kimin canını acıttım" diyeceksin, "kimlerin hakkını yedim, kimlere kan verdim, kaç çocuğun elinden tuttum, kaç ölünün arkasından kin kustum" Çaldığın kapılar açılmadı diye sen de başkalarına kapattın mı kapıları Allah sevgisi çıktığın yolculukların rehberi oldu mu
Hayatın ihtirasına yenik mi düştün paranın sihrine kapılıp da.

Bu savaşlar, kahpelikler ve soysuzluklar dünyasında hayatın sihirleri de vardır hep bir şeyler fısıldıyor bizlere. Bu koca dünyada bizim tuttuğumuz yer nedir ki, içimizde sevgi yoksa eğer. Çünkü hayat bir yürek ağrısıdır, vicdanı olanlar için.

Hiçbir tavşanı yakalayamamış tazı olmakla, hiç kimsenin günahına girmemiş olmak arasında uzun bir yol var. Kuruyor her şey çiçekler gibi. Zaman durmuyor ve bir çocuğun evden kaçmasıyla eve dönmesi arasındaki kadar çabuk bitiyor her şey. Ertelenmiş düşlerin pişmanlığıyla!

Elbette hiçbirimiz masum değiliz ama kavanoz dipli dünyanın içinde adımızın yazıldığı kağıt parçacıkları etrafa saçıldığında ağır basan söylemler en değerli hazinemizdir.
Yaşarken bedenimizi süsleyen pahalı ve görkemli giysiler, lüks otomobiller ve bankalardaki haram hesaplar hiç değil!

Onların yakasına da yapışacak bir mahşer olacak elbet. O gün geldiğinde ne çocuklarımızın lokmalarına diktikleri gözler unutulacaktır ne kustukları nefret!