İhtimal!

ÇOCUKTUK, aynı hırkayı sırayla giyerdik yazlık sinema önlerinde. Kızlar bizleri birbirimize karıştırırdı, yüzümüze bakmadıkları için. Ata bindirilmiş gelinleri olurdu filmlerin. Kızlar yiğit sevdalara yaslanmış artist delikanlılara yanardı.
Bir sigaranın külüyle ahşap evler yanardı o zaman. Ormanlar bu denli yanmazdı ya da yakılmazdı. İsrail bile bu kadar kansız değildi bakın tarihe!

Bir okuma kitabımız olurdu yaz tatillerinde. Hepimizde macera ve özgürlük ruhu, gömleklerde dut lekesi. Geceleri hep birlikte başımızı otlara yaslar, gökteki yıldız tarlasını yere indirirdik. Ülkemize bağlılık yeminimiz vardı, yıldızlar şahitti.
Ağaçtan koparttığımız bir incir bile kardeş payı. Bu kadar kötülük ve kötü insan yoktu hayatımızda. O günkü eşkıyalar şimdi ekranlarda ahkam kesenlerin yanında ay ışığı.

Ayıcılar tef çalardı sokaklarda, ayıların burnunda demir halka.
Burnundaki halka çekildikçe acı çeken ayı insanları güldürür, kendisini ayının sahibi zanneden o zalim adam da şapkasını uzatır para toplardı. O zamanların en büyük yenilgisidir bir ayının "soytarı" haline getirilmesi.

Elbette yalan vardı ama insanların koynuna bu denli sokulmamıştı yılan gibi. Kanımızı tutuştururdu haksızlık. Anaların gözlerinin içine bakardık, "elimizden bir şey gelir mi" diye. Babaların omuzlarında tank ağırlığı, bıyıklarını yerlerdi öfkelerinden, kimsenin hakkını yemezlerdi. Başkaydı o yılların yazları. Ağustos böceklerinin sazları olduğunu sanırdık. Talaşa bulanmış buzları nalburdan alır, su dolu güğümlerin içine koyardık. Yazın soğuk su içmenin keyfine mahsuben!
Buzdolabını o yıllarda kim görmüş, böyle mahallelerde!

İnsan insanın yurduydu kurdu değil, böyle öğrenmiştik. Hep aydınlık ve masumdu düşlerimiz.
O topraklarda büyüyen babaların çocukları hala adalet ve asalet kokuyor. Hiç küflenmeyen sarı saman kağıtlı insanlık kitaplarını okuyorlar hala. Lüks otomobil ve cep telefonu vitrinlerine yan gözle bile bakmadan!

Eşitliği reddedip, birbirine karşı üstünlük kurma çabalarındaki kötü insanlara bakıyorum da şimdiki zamanda onların kulak verdiği tek ses para sesi. Oysa bir sesle başlayan hayat sessizlikle bitecektir. Kötü niyetlerin de ödenecek bir diyeti olacaktır mutlaka.

Yaşlandım, en çok gözlerim yaşlandı. Yakacak gemim de kalmadı. Bazen "eller yukarı hayat!" diye sesleniyorum, "ya benim sesimi duy ya da peşimi bırak." Kötü insanlara da gönderme yapıyorum bu tavrımla. "Bir başka hayatta karşılaşma ihtimalimizi hesaba katıyorsunuz değil mi"