Şarkılarda bile çoktan bıraktık martıları denizleri. Haksızlığın çemberi etrafımızı sararken, insanlar para için yapılmadık soysuzluk bırakmazken, bir çobanın yalnızlığını özlüyorum. Dalgın bir dağın eteğinde yanan ateşin başında saatlerce hayale dalsam. Çoban ateşleri çobanların içten içe ağlamasıydı ya da dillerin bir türküye dolanması. "Şu uzun gecenin gecesi olsam!"
***
Her şeyi kolay ve acımasızca terk ettik. Hayatın yoksul bıraktığı üstelik "çoban diye" aşağılanan insanların bu topraklara kattığı masumiyeti, parayı nereden buldukları belli olmayan haram zengini züppeler yok etti. Endüstriyel yavşaklık kendi tohumlarını ekti, işin en acı yanı herkes manzarayı seyretti.
***
Magazinde şehvetiyle şöhret olan şehirli kadının biri, "köydeki çobanla benim oyum bir olamaz" demişti de "her çoban kendi kavalını üfler" diye cevap vermiştim, "sizin gibiler herkesin kavalını!" O çobanlar hala insanlık ve yetenek dersi veriyorlar, müzikte, sporda ve her türlü yarışmalarda. Onları görünce "çoban ateşleri hala sönmemiş" diyorum ve küçük bir teselli buluyorum kendimce. Çaresizliğin menzilinde ateşi karanlıktan değerli bulduğum için.
***
İnsani duyguların beslenmesi durduruldu. Sessiz harfleri bile kan kokan adamların pis nefesleri kapladı ortalığı. O yüzden geçmişe taşıdığımız anlamlarla bugünkü gerçekler arasında yalanın ve kötülüğün zaferi ortada duruyor. Görüyoruz ki giderek birbirine benziyor insanlar ama hep kötü yanlarıyla. Satılan ürünlerdeki kir oranı, bir köy yumurtasına hasret duyan çocuklardan hızlı büyüyor. Sebep ve sonuç ilişkileri sorgulanmazken, ağaç dallarının tersine büyüyeceği günler de gelecek. Parasız hüzünler bizleri beklerken bizler de azgın kışı bekleyeceğiz. Çoban ateşlerinin etrafındaki insani bakışı bilmeyenler, televizyon dizilerindeki şatafatlı sahnelerde birbirlerine bön bön bakanlarla yetinecekler. Onların "gerçek" dedikleri hikayeleri bile yalanken!
***

3